Karadeniz’de işbirliği ve güvenlik

KARADENİZ’in yeni jeopolitiğinin ortaya çıkardığı sorunlar son zamanlarda bir hayli tartışılıyor. Konuya ilgi duyanlar "Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi"nin (ASAM) yayımladığı Stratejik Analiz Dergisi’nin Nisan 2006 sayısında bu konuda kapsamlı irdelemeler bulacaklardır. Ben bugün çok özet şekilde meselenin temel öğelerini tahlil etmeye çalışacağım.

İlk önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) üzerinde durmak gerekir. Bu örgüt 1990’lı yıllarda Türkiye’nin girişimi ve Rusya’nın aktif desteği ile kuruldu. Ne var ki büyük bir varlık gösteremedi. Siyasi belirsizlikler ve bölge ülkelerinin politikaları arasındaki farklar öne çıkarken, Romanya ve Bulgaristan’ın artık AB üyeliğinin eşiğinde olmaları da dengeleri etkiledi.

AB, Karadeniz’de aktif bir politikaya yönelmeye başladı. ASAM’ın makalelerinde görüleceği gibi, bazıları, AB’nin Karadeniz’deki olası rolü ile Türkiye’nin çıkarları arasında bir çelişki görüyorlar. AB yaklaşımını bir NATO-AB ortak stratejik girişimi olarak değerlendiriyorlar. Ukrayna ve Gürcistan’daki demokrasi hareketlerini de stratejik mücadelenin bir parçası sayıyorlar.

İyi de bu evrimde Ukrayna’da ve Gürcistan’da halkın demokrasi arayışı ve Rus nüfuzuna karşı tepkisinin hiç rolü olmadı mı? Kaldı ki, AB ile ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla KEİ’nin ivme kazanabileceği görüşü örgüt içinde büyük desteğe sahip. Bu yönde inisiyatif KEİ’nin kendisinden geldi.

***

ABD ise ancak çok ısrarcı girişimleri sonucunda 2005 Ekim’inde KEİ’ye gözlemci üye olarak kabul edildi. ABD, Karadeniz’i çok önemli bir enerji nakil merkezi ve aynı zamanda Kafkasya ve Orta Asya’da ağırlığını hissettirmek için ihtiyaç duyduğu bir intikal bölgesi olarak görüyor. Romanya ve Bulgaristan’da inşa edilen üsler bu amaca yönelik.

ABD’nin amacı Karadeniz’deki güvenlik işbirliğine fiilen katılmak ve bu işbirliğini NATO şemsiyesi altına sokmaktır. Halen Karadeniz’de güvenlik işbirliği ile görevli bir kuruluş var: Kıyıdaş ülkelerin kurdukları "Blackseafor".

İşlevi arama ve kurtarma operasyonlarını, insancıl yardımı ve çevre korunmasını kapsamaktadır. Bu konuda bir problem yok. ABD’nin asıl istediği 11 Eylül 2001’den sonra NATO güdümünde Akdeniz’de vücuda getirilen ve Türkiye’nin de katıldığı "Active Endeavor" (Etkin Çaba) operasyonlarını Karadeniz’e taşımaktır.

Etkin Çaba’nın görevi, deniz ulaşım yollarını izleme altında tutmak ve gerekirse şüpheli gemilere karşı eyleme geçmek. Halen Karadeniz’de bu işlevi Türkiye tek başına "Black Sea Harmony" adı altında yerine getiriyor, Rusya da buna katılma kararı aldı. ABD’nin de aynı operasyonlara katılması çeşitli sorunlar doğurur.

Bunlardan bir tanesi Montrö Sözleşmesi’dir. Sözleşme, kıyıdaş olmayan devletlerin Boğazlar’dan geçirebileceği savaş gemilerinin tonajını kısıtladığı gibi Karadeniz’de kalış sürelerini de sınırlandırıyor. Bir ara ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesini isteyeceği haberleri yayıldı; fakat bunların arkası gelmedi.

İkinci sorun, Rusya gibi Türkiye’nin de "ABD artık hiç değilse Karadeniz’e karışmasın" diye tarif edilebilecek tutumundan kaynaklanıyor. Ancak unutmamak gerekir, ABD donanmasının Karadeniz’deki rolü önlense bile deniz üzerindeki hava operasyonlarını önleme imkánı yok. ABD uçakları, Romanya ve Bulgaristan’daki üslerinden kalkarak Kafkaslar’a ve oradan İran’a ve Orta Asya’ya ulaşabilirler.

***

Türkiye’nin Karadeniz’deki öncü rolünü korumak istemesinden daha tabii bir şey olamaz. Bununla beraber ABD ile yeni bir sürtüşme nedeni yaratmakta da menfaati yok.

Zannedersem iki tarafta da orta yol arayışı var.
Yazarın Tüm Yazıları