SON iki hafta içinde açıklanan iki araştırma, Türk kamuoyunun eğilimleri açısından üzerinde dikkatle durulması gereken bir tablo ortaya koydu. Bunlardan birincisi, Işık ve Sabancı üniversitelerinin birlikte yaptıkları araştırmadır.
Oldukça ürkütücü sonuçlara ulaşmış: Halkın % 67’si evliliklerde imam nikáhını şart koşuyor, % 60’ı ülkenin başarısızlıklarının nedenini inançsızlığa bağlıyor, % 51’i gerekirse insan haklarının kısıtlanabileceği görüşünde, % 40’ı için askeri rejim, demokrasiden daha iyi, % 65’i türban yasağının tamamen kaldırılmasına taraftar.
İkinci araştırmaya gelince, PEW tarafından "Global Tutumlar Projesi" çerçevesinde Türkiye dahil 13 ülkede gerçekleştirildi. Buna göre Türk halkının eğilimleri ile diğer Müslüman ülkelerin halklarının eğilimleri neredeyse tamamen örtüşüyor, hatta Türkiye’de halkın bazı konulardaki tutum ve tepkileri diğerlerinden daha da aşırı.
Türkler % 60 ve daha yukarı oranlarda Batılılara ahlaksız, fanatik, bencil, şiddet yanlısı ve küstah nazarıyla bakıyorlar. Hıristiyanlara olumlu bakanların oranı % 16’dan ibaret. % 49’u 11 Eylül saldırılarından Arapların sorumlu olduğuna inanmıyor.
* * *
Türkiye’nin, AB üyelik süreci çerçevesinde Batı kamuoylarının desteğini elde etmek çabası içinde bulunduğu bir sırada, her iki araştırmanın yansıttığı imajın bu çabalara çok ters düştüğü şüphesiz. Bu imaj Türkiye’nin, halkı Müslüman, fakat Batı değerlerini özümsemiş laik bir ülke olduğu temasının inandırıcılığını ciddi surette sarsabilir.
Türkiye’nin, cumhuriyetin bütün reformlarına rağmen, halkın zihniyeti açısından Mısır, Ürdün ve diğer Arap ülkelerinden pek farklı olmadığı izlenimini yaratarak AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki kültürel uyuşmazlığı öne sürenlerin tezlerini güçlendirebilir. Fakat sorunun AB-Türkiye ilişkilerini çok aşan bir önemde olduğunu düşünüyorum.
AB üyelik sürecinin akıbeti nasıl olsa gittikçe daha belirsiz hale geldi. Çok ciddi bazı engelleri aşmamız, her zamandan daha zor gözüküyor. İç politika ile dış politikanın etkileşiminde iç politikanın sürekli ağır bastığını ve basmaya devam edeceğini kabullenmek gerek. Ne var ki üyelik sürecini bir tarafa bıraksak bile, araştırmaların sonuçları, bizi çok kritik bazı sorulara yanıt aramaya sevk etmelidir.
* * *
Tabii ilk akla gelen soru şu: Ne oldu da Türkiye’de böyle bir tabloyla karşılaşabiliyoruz? Buna cevap bulmak çok zor. Şurası muhakkak ki, bundan 20 yıl önce aynı araştırmalar yapılsaydı sonuçlar başka türlü olurdu.
Son 20 yılda nüfusun süratle artması, eğitim politikalarının nüfus artışıyla başa çıkamaması, solun yerini geniş ölçüde dine dayalı politikaların ve radikal milliyetçiliğin alması, eğitim sisteminin dogmatik ve siyah-beyazcı düşünce modellerini teşvik etmesi, yönetim zaafı, politik ve ekonomik istikrarsızlık, sosyal adaletsizlik, demokratik sistemin yolsuzluklarla özdeşleştirilmesi, bugünkü durumu doğuran nedenlerin ancak bazılarıdır.
Fakat bunların yanında hükümetlerin ve politikacıların da kamuoyunu yönlendirmek görevlerinde çok başarısız oldukları kabul edilmelidir. Batı karşıtlığının bugünkü boyutlara ulaşmasını frenlemek o kadar imkánsız mıydı? Batı ile temel dayanışma içinde bulunmamız gereği daha iyi anlatılamaz mıydı?
Kuşkusuz bazı medya organları ve sivil toplum kuruluşları da halkı kolaylıkla etkileyen bitmez tükenmez komplo teorilerine daha az yer verebilirler, politik tartışmaların yıkıcı olmamasına daha fazla gayret sarf edebilirlerdi.
Ben yine de Türk kamuoyunun temel sağduyusunun çok kuvvetli olduğuna ve bugünkü psikolojik ve zihinsel kıskaçlarından kurtulabileceğine inanıyorum.