AB üyelik sürecinde müzakerelere ilişkin karar tarihi yaklaştıkça bizi káh iyimserliğe, káh kötümserliğe sevk eden gelişmeler yaşıyoruz.
Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Verheugen, geçen hafta Türkiye ziyaretinin sonunda özellikle dört pürüzün altını çizdi.
Bunlardan birincisi, işkence konusu. Verheugen sistematik işkence iddialarına değinerek bunu ’işkencenin devlet tarafından bir araç olarak kullanılması’ şeklinde tarif etti ve iddiayı ciddiyetle araştıracağını söyledi. Türkiye’de böyle bir tarife uyan işkenceden artık bahsedilemez.
Sistematik sözcüğünü kullananlar, anlaşılan yaygın demek istemişler; fakat bu ifade de abartılı görünüyor. Asıl problem, işkenceden sorumlu olanların süratle ve gereken ölçüde cezalandırılmamasından kaynaklanıyor.
* * *
Verheugen’in ikinci noktası Kıbrıs’tı. AB’nin yeni üyelerini Gümrük Birliği kapsamına alan hazirandaki Bakanlar Kurulu kararnamesi Kıbrıs’ı dışlamıştı. Verheugen, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Gümrük Birliği’ne dahil edilmemesinin müzakere sürecine zarar vereceğini belirtti. Kıbrıs’ın kararname kapsamına alınması aslında aylardan beri gündemde; fakat her nedense bir türlü gerçekleştirilemiyor.
Bundan kaçınmak mümkün değil, ancak büyük olasılıkla ’Kıbrıs Cumhuriyeti’ değil, ’Kıbrıs’ denmekle yetinilecek. Tanımadığımız bir devletle nasıl Gümrük Birliği içinde olacağız, birlik fiiliyatta nasıl işleyecek, o ayrı mesele. Uluslararası hukukun esnekliğinin sınırı yok. Verheugen’in bir başka endişesi var. KKTC’nin izolasyonunu hafifletmek için komisyonun hazırladığı önlemler paketi 6 Ekim’den sonra üye ülkelerin onayına sunulacak.
Verheugen bu konu ile Türkiye için müzakere kararının beraberce ele alınması olasılığından kaygı duyuyor. Demek ki Güney Kıbrıs’ın müzakerelere onayını, paketin sulandırılması şartına bağlayacağını tahmin ediyor.
* * *
Üçüncü konu Güneydoğu idi. Verheugen, Güneydoğu’da şiddet yeniden başlar ve bölgede demokratik kriterlerle bağdaşmayan önlemler alınırsa, AB üyelerinin müzakerelere yeşil ışık yakmayabilecekleri uyarısında bulundu. Diğer taraftan köye donüş projesinin şimdiye kadar çok başarılı olmadığını ve AB’nin bu alanda mali yardımda bulunabileceğini düşünüyor.
Gerçekten AB mali kaynak sağlayabilirse bundan yararlanmamak için bir sebep olmaması gerekir. Nasıl olsa AB fonları öncelikle daha az gelişmiş bölgelere yönelecek.
Verheugen’in ağırlıkla ele aldığı dördüncü mesele, zinanın yeniden suç sayılarak ceza kanunu çerçevesine alınması yönündeki AKP girişimiydi. Bu sorunun AB’de çok büyük bir rahatsızlık ve hassasiyet yarattığı gerçeğinin artık idrak edilmesi gerekir. Türkiye’yi destekleyen AB ülkeleri parlamenterleri bile zina suç addedildiği takdirde Avrupa’da ‘Türkiye ile birlikte şeriatı da mı ithal edeceğiz’ paniğinin başlayacağını açıkça söylemekten geri kalmıyorlar.
Zaten Avrupa düşünce merkezleri de incelemelerinde, Türkiye’de günün birinde köktendinciliğin siyasi gücü ele geçirmesi kaygısına yer vermektedirler. Avrupa’nın kendi geçmiş çelişkileri ne olursa olsun, AB bugün aynı değerleri benimseyen ülkelerden kurulu bir topluluktur. Zinanın suç sayılması, bu değerlerle taban tabana zıttır.
* * *
AB ile pürüzler Verheugen’in CNN Türk’ün Manşet programında öne çıkardığı dört noktadan ibaret değil. Yargı reformu, din özgürlüğü, azınlık vakıfları alanlarında da beklenen adımlar var.
Bazı sorunların çözümü kuşkusuz müzakerelerin başlamasından sonraki devreye sarkacaktır. Ancak bizden istenen, şimdiden bütün pürüzleri gidermek iradesine sahip olduğumuzu göstermemizdir.
Ne yazık ki, geçmişteki acı tecrübelere rağmen kararları son dakikaya kadar ertelemek, zamanlama hatası yapmak, bizim ezeli bir zaafımızdır.