Paylaş
31 Aralık 1977'de, ABD Başkanı Carter, yılbaşı gecesini İran Şahı ve ailesi ile özel olarak geçirmek üzere Tahran'a gelmişti. O akşam, yemekteki nutkunda, Şah'a cömertçe övgü yağdırmış ve İran'ın çalkantılar içindeki Ortadoğu bölgesinde bir barış ve istikrar vahası olduğunu belirtmişti! Oysa İran'ı mukadder akıbetine sürükleyecek bunalımın emareleri bir süredir vardı. Carter'ın safça konuşmasından birkaç ay sonra kıyamet kopacaktı.
İran 1979'dan beri fanatik bir köktendinci rejimin pençesi altında. Humeyni'nin devrim diye nitelendirdiği hareket, aslında Pehlevi hanedanının başlattığı çağdaşlaşma çabalarına karşı girişilen bir karşı devrimdi. İran'a geriye doğru çağ atlattı. Şah'a karşı muhalefet safında mollalar elbette yalnız değillerdi. Milliyetçiler, komünistler, aydınlar ve her zaman siyasette rol oynayan çarşı esnafı aynı cephedeydiler. Humeyni, daha sonra onları etkisiz hale getirerek iktidar tekelini mollaların elinde toplamayı başarmıştı.
Fakat üç yıldır İran'da yeni bir rüzgár esiyor. Cumhurbaşkanı Hatemi'nin liderliğini yaptığı reformcu gruplar, tutucu iktidara meydan okuyorlar. 18 Şubat'ta yapılacak seçimler, bu mücadelenin çok önemli bir yeni aşamasını oluşturacak. Reformcular çoğunluk sağlayabilirlerse değişme süreci kuvvetli bir ivme kazanacak.
*
İran'da Batı kriterlerine göre demokratik seçimlerden bahsetmek zor. Seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanının üstünde bir siyasal otorite mevcut. Rehber-i Muazzam Hamaney'in liderliğindeki bu dine dayalı güç yargı, ordu, polis ve radyo-televizyonu kontrol ediyor. Üstelik aday listelerini taramak ve uygun görmediği kimseleri listeden çıkarmak yetkisine sahip. 576 kişi bu akıbete uğradı. Reform hareketi ise kendi içinde 18 gruba bölünmüş durumda ve bu yüzden oyların bölünmesi tehlikesi var. Buna rağmen genel beklenti, reformcuların kazanacağı yönünde. Bu umudu besleyen bir unsur, Hatemi'nin 1997'de seçilmesinden beri yazılı basında görülen canlılık ve açıklık. Basın özellikle reformcu cepheye verilecek oyları bölmek üzere muhafazakárlar tarafından adaylığı teşvik edildiği sanılan eski Cumhurbaşkanı Rafsancani'yi yıpratmaya uğraşıyor.
Siyaset sahnesindeki gelişmeler yanında asıl anlamlı olan, toplumdaki evrim. Ortaçağ zihniyetinin baskısından kurtulmak arzusunun önünde durmak artık pek mümkün görünmüyor. İran'ı son zamanlarda ziyaret edenler, gittikçe çoğalan internet kafelerin dolup taştığını anlatıyorlar. Halkın % 60'ı camiye gitmiyormuş. Kadınlar dini kıskaçlara karşı geliyorlar. İmamlara karşı aleni husumet gösteriliyor. Bazı İranlı aydınlar, Humeyni'nin dine dayalı bir devlet kurmakla aslında dine en büyük darbeyi vurduğunu iddia ediyorlar. İranlılar gibi zengin tarihi ve kültürü olan bir milletin küreselleşme devrinde bağnaz bir otokrasiyi ilelebet kabullenmesi beklenemez. İran mutlaka değişecek, ancak bu değişiklik, ters sürecin savunucusu Erbakan'ın deyimi ile ‘‘kanlı mı olacak, kansız mı olacak?’’ sorusuna yanıt vermek kolay değil. Halkın şimdilik genel eğilimi, toplum baskısıyla sonuç almak.
*
18 Şubat seçimlerinin dış politikaya da yansımaları olacak. AB ülkeleri zaten İran'a yaklaşmaya başlamıştı. Şimdi ABD'nin tutumunda radikal bir yön değişikliği bekleniyor. ABD'nin, bir açılım siyasetine yönelerek, Ortadoğu'da barış çabalarına karşı gelen Tahran'ın tavrını bu yoldan değiştirmeye çalışması mümkündür. İran'da dış politika alanında geleneksel bir esneklik olduğu unutulmamalıdır. İran, ABD ile ilişkilerini normalleştirerek Hazar bölgesi petrollerinin nakline ilişkin projeler açısından kendisine avantajlı bir durum teminini amaçlayabilir. Zaten bu konuda son zamanlarda spekülasyonlar oldukça yaygın.
Paylaş