Dinciliğin, bağnazlığın, fırsatçılığın, gerçekçiliğin, kibrin ve kıvraklığın birbirleri ile etkileştikleri bir diplomasi. Bunun çok ilginç tazahürlerini son günlerde bir kere daha gördük. Bir İran Cumhurbaşkanı ilk defa ABD Başkanı’na bir mektup gönderdi. Mektupta Ahmedinecad Bush’un dindarlığına vurgu yaparak ona "Hazreti İsa’nın öğrencisi" diye hitap ettikten sonra 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği personelinin rehin alınmasını haklı gösteriyor. Yahudi soykırımını reddeden tutumunu da değişik bir şekilde takdim ediyor. 6 milyon Yahudi Naziler tarafından öldürülmüş olsa bile, bu olayın Ortadoğu’da İsrail devletinin kurulmasına yol açmaması gerektiğini savunuyor. ABD ile diyalog başlatmak açısından çok rasyonel bir yaklaşım değil, fakat yine de bir kapı aralamak amacına yönelik. İsrail için Ahmedinecad’ın mektubunda yazdıkları ise İran’ın İsrail-Filistin ihtilafında Arap devletlerinin hepsinden daha uzlaşmaz tutumunu yansıtıyor. İyi de bu tutumun Filistinlilere gerçekte faydası ne?
* * *
İran diplomasisinin bir başka ilginç uygulamasını Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Laricani’nin Ankara ziyareti sırasında gördük. Laricani fütursuzca Türkiye-ABD ilişkilerini bozmaya kalkıştı. ABD yetkililerinin PKK ile bir ay önce Musul ve Kerkük’te görüştüğünü iddia etti. Bunu baş başa toplantılarda da söylemedi, basına açıkladı. Laricani’nin iddiları doğru mudur, değil midir, bilmiyoruz. ABD resmen bu iddiaları yalanladı. Fakat asıl problem başka yerde. Bir resmi temsilci, kendisini misafir eden ülke ile onun müttefiki arasına alenen nifak sokmaya girişmiştir. Diplomatik geleneklere hiç uymayan, Türk kamuoyunun sağduyusunu küçümseyen bir davranış.
* * *
İran ayrıca Kuzey Irak’taki PKK kamplarına karşı füze atışlarını Türkiye’ye yardım için yaptığı izlenimini uyandırmaya çalışıyor. Bu konuda da kuşkusuz büyük bir abartma mevcut. Füze saldırılarının etkisi hakkında hálá hiçbir haber gelmedi. İran’ın PKK’ya karşı şimdi cephe almasının başka nedenleri olduğu da bilinmektedir. Aylardan beri İran’ın Kürtlerle meskûn bölgelerinde İran silahlı kuvvetleri ile Kürt militan örgütleri arasında çatışmalar oluyor. İran, PKK’nın İranlı Kürt terör örgütleri ile temas ve işbirliğinden tedirgin. Tek amacı Türkiye’ye yardım etmek değil. İran’ın eskiden beri Kürtler konusunda koşullara göre değişen bir politikası olduğu unutulmamalıdır. Irak Kürtleri ile dengeli ve iki tarafın da yararına ilişkiler geliştiremezsek, Şiilere yakınlığına rağmen, İran’ın, Kuzey Irak Kürt bölgesinde en nüfuzlu devlet olmayı başarması hiç şaşırtıcı olmaz.
* * *
Nükleer programları konusunda İran’dan başlıca sikáyet, yine şeffaflıktan sürekli kaçınmaya çalışması değil mi? Uluslarası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü El Baradei, 28 Nisan tarihli raporunda, beş yıllık bir çabadan sonra UAEA’nın, İran’ın nükleer programlarının bütün yönlerini kapsayan bilgilere bir türlü ulaşamamasını kaygı verici bulduğunu vurguluyor. Fakat İran’ın fazla bir endişesi yok. Rusya ve Çin BM şartının zorlayıcı önlemlere ilişkin 7’nci bölümüne bir Güvenlik Konseyi kararında atıf yapılmasına yanaşmıyorlar. ABD’nin, İran ile bir grup ülkenin yürüttüğü müzakerelere bir şekilde katılması yolundaki telkinler çoğalıyor. Güvenlik Konseyi’nin toplantıları ertelendiği gibi İran’a ticaret ve barışçı nükleer programlar alanında işbirliği vaatleri gündemde. Şimdiki aşamada İran diplomasisinin başarısız olduğu söylenemez!