Irak konusunda sağduyu

GENELLİKLE hükümetler kriz anlarında kamuoyunu yatıştırmaya çalışırlar.

Türkiye'de ise bunun tam tersi oluyor. Başbakanlar ve bakanlar yangına körükle gidiyorlar. Özellikle Bülent Ecevit bu konuda büyük maharet sahibi, lüzumsuz ve kaygılandırıcı söylemleriyle bir anda ortalığı karıştırıyor ve 2001 Şubat'ında olduğu gibi ekonomiyi de bu arada perişan ediyor. Bereket versin, piyasalar o zamandan beri akıllandı, artık hemen telaşa kapılmıyorlar.

Hafta başında Başbakan Ecevit, Irak konusunda yine aynı şeyi yaptı ve bir savaş psikozu tahrik etti. Bunun başlıca nedeni, Irak Kürtlerinin hazırladıkları anayasa taslağında, Kerkük'ün müstakbel Kürt federe devletinin başkenti olacağını belirtmeleriydi. Oysa Kürt temsilcileri bu taslağın Irak'taki bütün toplumlar tarafından kabul edilmesi gerektiğini vurguluyorlardı. Kürtlere inanmasak bile Bağdat'ın, Kerkük'ü Kürtlere terk etmeye hiçbir zaman yanaşmadığını gayet iyi biliyoruz. Kerkük üstelik Bağdat'ın askeri kontrolünde bulunan 36'ncı paralelin güneyindeki bölgededir. Kuzeydeki Musul'da bile Saddam'ın kuvvetleri mevcut. Kürtlerin buraları bir oldu bitti ile ele geçirmeleri imkánsızdır. Ecevit palavracı milliyetçi korosu eşliğinde boşuna bir bardak suda fırtına yaratmıştır.

***

Bağımsızlık sorununa gelince; Irak Kürtleri kalplerinde bağımsızlık hayali yattığını gizlemiyorlar, fakat realist olduklarını ve Ortadoğu'daki dengeler ışığında bağımsız bir Kürt devletinin kurulamayacağının bilinci içinde bulunduklarını tekrarlayıp duruyorlar. Gerçekten de bağımsız bir Kürdistan olasılığı sadece Türkiye'yi değil, fakat bütün bölge ülkelerini tedirgin eder. Toprak bütünlüğü bu ülkelerin kendi bekaları açısından sımsıkı sarıldıkları bir prensip. Araplar bu prensip zedelenirse kendi yapay sınırlarının değişmesi konusunun gündeme gelebileceğinden ve mezhep farklılıklarının bölünmelere sebep olabileceğinden haklı olarak kaygı duyuyorlar. İran ise bir etnik mozaik. Azerilerin günün birinde Azerbaycan ile birleşmek isteyebileceğini gözden uzak tutamaz. Denebilir ki, ‘‘Durum böyle ise o ülkeler neden Türkiye'nin duyarlılığını ve endişelerini paylaşmıyorlar?’’ Aslında paylaşıyorlar, fakat bizim kadar paniğe kapılmıyorlar. Bağdat'ın her zaman olduğu gibi bu işin üstesinden gelebileceğine herhalde güveniyorlar.

***

Kuzey Irak'ta algılanan tehlike, Türkiye'de Amerika'dan esinlenen ‘‘önleyici müdahale’’ kavramını ön plana çıkardı. ABD'nin beklenen operasyonundan bağımsız olarak Türkiye'nin Kuzey Irak'ı ve Kerkük'ü şimdiden işgal etmesi gerektiği, yüksek sorumluluk mevkilerini işgal edenlerce bile ifade edildi. Demek oluyor ki sadece Kürtlerle değil, fakat Kerkük ve Musul'daki Irak kuvvetleriyle de savaşacağız! Bu olabileceği kadar akılcılıktan uzak bir tasavvurdur. Kuzey Irak'ı Türkiye işgal ederse, kendi operasyonlarını zorlaştıracağı için, Amerikalılar tepki gösterirler. Amerikalılara karşı biriken bütün hiddet Türkiye'ye yönelir. BM Güvenlik Konseyi, kuvvetlerimizin derhal geri çekilmesini talep eden kararlar kabul eder, Kuzey Irak'ta küçümsenemeyecek bir gerilla mukavemetiyle karşılaşırız, müstakbel Irak devletiyle sürekli gerginliğin tohumları atılır. Kürt milliyetçiliği daha da fazla ivme kazanır ve bunun Türkiye'de ciddi yansımaları olur; kısacası kendimizi tam bir açmaz içinde buluruz. Ve nihayet ekonomimiz kaldıramayacağı bir yük altında ezilir, bugünleri mumla ararız.

***

Bereket versin bağımsız operasyon fikrinin saçmalığı artık galiba anlaşıldı. Fakat bir de ABD'nin olası operasyonlarına Türkiye'nin aktif olarak katılmasını savunanlar var. Bu düşüncede olanlara göre Türkiye, ancak böyle bir katılım sayesinde Irak'ın yeniden yapılanmasında etkin bir rol üstlenebilir. Bence bu görüş de yanlıştır. ABD'nin hem operasyonel ve hem de siyasi sakıncalar açısından Türk kuvvetlerinin harekáta katılmalarını istemesi ihtimali çok zayıftır. Gerçekler göz ardı edilemez. Türkiye için en isabetli politika, ABD'ye üslerin kullanımı ve lojistik destek sağlanırken, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin kaygılarının karşılanacağı yolunda sağlam garantiler elde etmek ve Washington ile sürekli bir danışma mekanizması kurmaktır. Bölge ülkeleriyle diyaloğu da ihmal etmemeliyiz.
Yazarın Tüm Yazıları