IRAK buhranının, ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, uluslararası toplumda uzun süreli yaralar bırakacağı gittikçe daha iyi anlaşılıyor.
İkili ilişkilerin zedelenmesi ve karşılıklı güvenin sarsılmasına paralel olarak bazı uluslararası kurumlar etkinliklerini ve belki de geçerliliklerini yitireceklerdir. İlk önce Birleşmiş Milletler'i ele alırsak, ABD'nin Güvenlik Konseyi'nden yeni bir karar çıkmadan Irak'a müdahalesi bu örgütün uluslararası barış ve güvenliğin korunması alanındaki temel işlevini felce uğratabilir. ABD'nin sırtını çevirdiği bir BM Yasası'nın öngördüğü sorumlulukları yerine getirmekte çok zorlanır.
* * *
Irak krizinden belki de en fazla zarar görecek olan kuruluş, NATO'dur. Atlantik İttifakı Soğuk Savaş sonrasında zaten kendisine yeni bir rol bulmakta sıkıntı çekiyordu. Kosova'daki olaylar nedeniyle Sırbistan'a karşı NATO bayrağı altında girişilen hava operasyonu, İttifak'ın yeni dönemde galiba son başarısı oldu. Fakat o zaman dahi Amerikalılar, NATO'nun karar ve eşgüdüm sürecinin yavaşlığından şikáyet ettiler. 11 Eylül 2001'den sonra İttifak'ın beşinci maddesinin uluslararası teröre karşı da geçerli olduğunun ilan edilmesi daha çok sembolik bir jest niteliğindeydi. NATO Afganistan'da yürütülen operasyonun dışında kaldı. Irak'a karşı Türkiye'ye savunma desteği verilmesi amacı ile ABD'nin yaptığı talep ise İttifak'ın tarihindeki en büyük bunalımlarından birini yarattı. Bu girişim bazı İttifak üyelerince NATO'yu Irak operasyonuna bulaştırmak için ABD'nin bir manevrası olarak algılandı ve daha sonra Türkiye'nin 4'üncü maddeye dayanarak yaptığı talep bu algılamayı değiştirmedi. Sonunda meselenin NATO Konseyi'nin gündeminden alınarak Fransa'nın katılmadığı Savunma Planlaması Komitesi'ne havalesi ile sorun çözümlendiyse de gerilimli tartışmaların tahrip ettiği karşılıklı güven ortamının yeniden tesisi kolay olamayacaktır.
* * *
NATO'da Türkiye ile ilgili tartışmaların akla ister istemez getirdiği bir soru var. Madem ki Türkiye diğer bütün müttefiklerinden daha fazla mevcut veya potansiyel füze ve kimyasal ve biyolojik silahlarının tehdidi altındadır, NATO'dan istediği AWACS uçaklarına, Patriot füzelerine ve kimyasal ve biyolojik silahlara karşı savunma sistemlerine neden şimdiye kadar sahip olmadı? Bu sorunun yanıtını bulmak kolay değil. Bildiğim kadarıyla AWACS uçaklarının satın alınması zaten programlanmış bulunuyor. ‘‘Patriot 3’’ füzesavar füzeler ise etkinliklerine oranla çok pahalı. Türkiye'nin savunma konseptinin, Yunanistan ile sorunlar yüzünden uzun yıllar savunmadan çok taarruzi bir kuvvet yapısı öngörmüş olmasının silah sistemlerinin tercihinde rol oynadığı da anlaşılıyor.
* * *
Irak bunalımı Avrupa Birliği içinde de önemli bir bölünmeye yol açtı. Ne var ki, AB çok ileri bir ekonomik bütünleşmeye, kısmen de olsa federal yapıya ve üyelerinin özdeşleştikleri bir kültürel temele dayandığından, NATO ve BM kadar olumsuz etkilenmez. Ancak 15 üye ile gerçekleşemeyen ortak bir dış politikanın üye sayısı iki yıl sonra 25'e çıkınca iyice güçleşeceği bellidir. Türkiye'ye gelince; Irak krizinin AB üyelik sürecine olumsuz etki yapması beklenemez. Buna karşılık Kopenhag kriterlerinin yerine getirilememesi ve Kıbrıs'ta çözümsüzlük AB ile anlaşmazlıklar ortaya çıkarabilir. Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesinin o kadar kolay olacağı sanılmasın. Uyum kanunları ile ilgili son yönetmelikler bu kanunların çok kere ruhuna aykırıdır. Bürokrasi ise tutucu ve engelleyici zihniyetten kendini kurtaramıyor. Kaldı ki devlet yönetiminde askerler ve siviller arasındaki yetki ve nüfuz dengesinin bir ölçüde değiştirilmesi gibi hassas bir talep Türkiye'ye sunulacak olan gözden geçirilmiş katılım ortaklığının önemli unsurlarından biri olacak. Kıbrıs konusunda ise Annan önerilerine karşı ileri sürülen itirazlar ne kadar haklı olursa olsun, çözümsüzlüğün yaratacağı sorunlar zamanında gereği kadar değerlendirilememiştir.
* * *
Demek oluyor ki Türkiye bir yandan üyesi bulunduğu veya üyesi olmak istediği kuruluşların kaderinden etkilenecek, diğer yandan özellikle AB ve belki de Irak'taki gelişmeler nedeniyle ABD ile ilişkilerinde çetin meseleler ile karşılaşabilecektir. Türkiye'yi 2003 yılında yine büyük bir sınav bekliyor.