YUKARIDAKİ söz, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Alvaro Gil-Robles'e ait.
Geçen hafta Türkiye'yi ilk defa ziyaret eden ve Avrupa Konseyi'ndeki görevine seçilmeden önce İspanya'daki ünlü Complutense Üniversitesi'nde profesör olan Robles, Ankara'daki temaslarından sonra İstanbul'da Galatasaray Üniversitesi'nde çok ilgi çeken bir konferans verdi.
***
Robles'in kişiliği ve yaklaşımları dikkat çekici. İnsan hakları alanında alışageldiğimiz Kuzey Avrupa'nın kibirli profesyonel kaynanalarına benzemiyor. Çok değişik bir geçmişi ve deneyimi var. İspanya'da hem Franco diktatörlüğünden demokrasiye geçişin sancılarını ve hem ETA terörünü yaşamış, ülkesinin göçmen gönderen fakir bir ülke iken bugün kapılarını zorlayan göçmenlere ‘‘tepeden bakan’’ bir ülke haline gelişini gözlemiş, Akdenizli mizacının da etkisiyle hükümetlerinde daha dengeli, olgun ve objektif. Şimdi işgal ettiği görevin özelliği de yaklaşımlarına uyuyor. 1999'da ihdas edilen bu göreve getirilenlerin, sürelerinin sonunda tekrar seçilmeleri mümkün değil. Bu suretle seçim kaygısı ile nabza göre şerbet vermek eğilimi önlenmek istenmiş. Robles bu sınırlama hakkında muzip bir eda ile şöyle diyor: ‘‘Bir görevde lüzumundan fazla kalmak zaten bir insan hakları ihlali değil midir?’’ Ne güzel bir söz, çağrışım yapar mı acaba?
***
Robles'in konferanstaki sunuşunda ve sorulan sorulara verdiği yanıtlarda geliştirdiği başlıca temalar şöyle özetlenebilir: İnsan hakları ihlalleri sadece sorunlu sayılan ülkelerde değil, fakat en demokratik ülkelerde bile mevcut. Örneğin Andorra'da, Ortaçağ'dan kalma bir hapishane yeni kapatıldı. Yabancı hakları konusunda bazı Avrupa ülkelerinin yaklaşımları bir kanser türü olan ırkçılığı yansıtıyor. 11 Eylül olayları demokrasinin özüne bir saldırıdır ve demokrasinin teröre karşı kendini savunmaya hakkı vardır, fakat bu hiçbir şekilde temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açmamalıdır. Bazı Avrupa ülkelerinde terörizmle mücadele gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) askıya alınması lehinde ileri sürülen görüşler kabul edilemez. Terörizmden en çok zarar gören ülkeler arasında bulunan İspanya bile böyle bir önlem almayı hiçbir zaman düşünmemiştir. Dinlerarası diyalog bugün her zamandan fazla önem kazanıyor. Bu alanda Avrupa Konseyi, Strasbourg'da devlet yetkilileri ile din yetkililerini bir araya getirmek çabası içinde. Hiçbir din adına nefret ve şiddet çağrısı yapılamaz. İdam cezasının kaldırılması konusundaki AİHS'nin Altıncı Protokolü her üye tarafından imzalanmalıdır. İdam bir ceza değil, bir intikamdır. Terör suçlarına uygulanması doğru değildir. Hatta savaş zamanı dahi bir istisna oluşturmamalıdır, savaşın kendisi esasen toplu idamdır. Demokrasi herkesin katkıda bulunması gereken gündelik bir çabadır.
***
Robles'in insan hakları konusundaki genel görüşleri bunlar. Türkiye hakkında ise sadece belirli grupların değil, tüm Türk halkının medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını gözetmekle yükümlü olduğunu söylüyor. Türkiye'deki olumlu çabaları takdir etmekle beraber başlıca insan hakları sorununun uygulama düzeyinde görüldüğünü belirtiyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi'nin yıldönümü vesilesiyle Türkiye'de yapılan tartışmalar, Robles'in dediği gibi demokrasinin güçlendirilmesinin sadece ‘‘devlet’’e bırakılamayacağını bir kere daha ispatlıyor. İnsan hakları ancak bir yanda devlet, diğer yanda birey ve sivil toplum arasındaki etkileşimle perçinlenebilir. Devlet kanun yapar, fakat uygulamasında çok sık yan çizer, korku ve vehimlerin beslediği baskıcı dürtülere kendini kolay kaptırır, bürokrasinin siyasi direktif olmadan giriştiği insan hakları ihlallerine göz yumar. Robles haklı: ‘‘Demokrasi herkesin katkıda bulunması gereken gündelik bir çabadır.’’