Hayırlı bir hafta

GEÇTİĞİMİZ hafta birçok açıdan Türkiye için olumlu gelişmelerin müjdecisi oldu. AB ve Kıbrıs konusunda sağduyunun zaferi Türkiye'nin artık karşılaştığı çetin sorunların üstesinden gelebileceğine güvenimizi artırdı.

***

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na (AGSP) Türkiye'nin katılım ve katkısının boyutu hem AB ile ve hem de NATO ile ilişkileri gölgeleyen ve Türkiye'nin AB sürecini Ankara'nın itiraf etmek istediğinin çok ötesinde olumsuz etkileyen bir sorun teşkil ediyordu. Bu sorunu çözecek bir formül bulundu. Türkiye'ninn bütün istediklerini elde edememesine üzülmemek gerekir. Farklı görüşlerin bağdaştırılması sözkonusu olduğunda müzakereler hiçbir zaman bir tarafın tamamen lehinde sonuçlanmaz, genellikle bir uzlaşmaya varılır.

***

Varılan uzlaşmanın üç boyutu var. Birincisi, AGSP çerçevesindeki Acil Müdahale Gücü (AMG) NATO ve AB üyeleri arasındaki ihtilaflarda şu veya bu şekilde görev alamayacak. Bu suretle bir Türk-Yunan çatışması olasılığı belirirse AMG'nin Türkiye üzerinde baskı icra edecek şekilde konuşlandırılması önlenmiş oluyor. İkincisi, yakın çevresinde veya ulusal çıkarlarını ilgilendiren hallerde Türkiye'nin AMG'nin operasyonlarına hemen hemen otomatik bir şekilde katılması yolundaki Türk görüşü kabul edilmedi. Bunun yerine AB ile Türkiye arasında kapsamlı bir danışma yöntemi saptandı. AB bu danışmalar ışığında Türkiye'nin katılımı hakkında karar alacak. Üçüncüsü, Türkiye AB'nin NATO planlama olanaklarına erişimini engellemekten vazgeçti. Varılan uzlaşma önümüzdeki pazartesi AB Bakanlar Konseyi'nde ele alınacak ve Yunanistan itiraz etmezse onaylanacak.

***

AGSP konusundaki anlaşmanın Türkiye'nin AB'ye üyeliğine daha ılımlı bir yaklaşımı beraberinde getirmesi, örneğin üyelik müzakereleri aşamasına geçilmesini kolaylaştıracak ‘‘tarama’’ sürecine yeşil ışık yakması beklenebilir. Aynı zamanda AB'nin istikbalini görüşecek olan Konvansiyon'a Türkiye'nin diğer aday ülkelerle birlikte çağrılması konusundaki tereddütler herhalde son bulacaktır.

***

‘‘Bütün diğer yollar tükenince, geriye basiretin yolu kalır’’ denir. Kıbrıs'ta da öyle oldu. Denktaş ile Klerides buluştular ve ciddi ve yapıcı bir müzakere sürecinin ilk adımını bir barışma sembolizmi içinde attılar. Bu gelişme e karşılıklı yemek davetleri Denktaş'ın inzivadan kurtulmasına ve en yüksek düzeyde diğer ülkeler ve AB temsilcileri ile temaslar yapabilmesine de yol açacaktır. Kıbrıs Türk liderliğinin artık ülkesinin istikbalini AB içinde görmesi ve politik düşünce modelini buna uydurması da doğru olur. KKTC şimdiye kadar AB ile hiç ilgilenmemiş, hatta onu entrikacı bir hasım olarak görmüş ve bu yüzden KKTC bürokrasisi AB'ye üyeliğin gerektireceği kapsamlı ve yoğun hazırlık çalışmalarını ihmal etmiştir. Bir an önce bu eksikliğin giderilmesi lazımdır.

***

Kıbrıs'taki gelişmeler elbette Denktaş'ın birdenbire tutum değiştirmesinden kaynaklanmadı. Değişikliğin arkasında kuşkusuz Ankara vardır. Başbakan Ecevit'in alıştığı klişeleri zaman zaman otomatik olarak tekrarlamasına rağmen, son Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, Türk Hükümeti'nin bir çözümün Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin uzun vadeli çıkarlarına daha uygun olduğu kanaatine vardığı açıkça görülüyor.

***

Türk dış politikası bu hafta içinde önemli bir viraj aldı. Yaratıcı bir ivme kazandı. Dış siyasetin başarılı olması sağlam bir kavramsal zemin kadar onu yürütecek yetenekli ve deneyimli bir kadronun mevcudiyetine bağlıdır. Dışişleri Bakanı Cem'in bakanlığın yeni üstdüzey yöneticilerini titizlik ve isabetle seçmiş olması bu açıdan çok sevindiricidir. Dış politikanın bundan sonra daha tutarlı bir çizgide seyredeceğini ve bazı alanlarda hálá mevcut çelişkileri de aşacağını umuyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları