27-28 Mayıs tarihlerinde Harp Akademileri’ndeki sempozyumda Genelkurmay İkinci Başkanı’nın açış konuşması haklı olarak çok ilgi çekti.
Orgeneral İlker Başbuğ biraz ikircikli tarihi metaforlara da yer verdiği zengin içerikli konuşmasında, güvenlik ve savunma konularına değinmekle beraber aslında geniş bir dış politika ufuk turu sundu.
Yıllardan beri dışişleri bakanlarının yapmadığı bir şey. İkinci Başkan sayesinde Türk kamuoyu, dış politikanın temel sorunları ve yönleri konusunda geniş bilgi sahibi olma fırsatını buldu.
* * *
Orgeneral Başbuğ’un yaklaşımlarının çoğu dengeli ve pragmatik, teşhisleri yerinde. ABD’nin Irak politikası ne kadar hatalı olursa olsun Irak’ta bir kaostan veya iç savaştan en fazla Türkiye’nin zarar göreceğini belirtmesi son derece isabetli.
Ancak Irak’ta gevşek bir federasyon öngörülmesini eleştirerek şunu söylüyor: ’Tarihi örnekler, farklı etnik ve inanç gruplarına sahip ülkelerin daha çok kuvvetli bir merkezi idare altında bir arada tutunabildiğini göstermektedir.’ Doğru da Saddam Hüseyin rejimine benzer otoriter ve ceberrut bir rejim dışında Irak’ta artık buna imkán var mı? Diğer taraftan bu görüş Kıbrıs için her zaman savunduğumuz tezle taban tabana zıt değil mi?
* * *
Orgeneral Başbuğ, Irak müstakbel anayasasının ana hatlarını belirleyen geçiş dönemi yasasının laikliğe yer vermeyişini eleştirerek, ‘Laiklik süreci yaşamayan, bu deneyime sahip olamayan ülkelerin demokratik bir yapıya kolaylıkla ulaşabileceğini söylemek bir iddiadan ileri geçemeyebilir’ diyor. Laiklik, kuşkusuz demokrasinin temel bir unsuru. Yine de laikliğin mutlaka anayasal olması gerekmez.
Avrupa’da bile her devletin anayasasında laiklik hükmü yok. Halen tartışılan Avrupa anayasasında bazı ülkelerin istediği gibi Hıristiyanlığa atıfta bulunulursa Avrupa laik olmakta devam etmeyecek mi?Laiklik kanun metinlerinden çok uzun bir tarihi evrimin sonucudur. Türkiye dışındaki Müslüman ülkelerde ise anayasal laiklik artık söz konusu değildir.
Türkiye’de dahi Atatürk gibi vizyonu ve politik cesareti olan bir lider çıkmasaydı anayasal laiklik olmazdı. Buna karşılık mesela Tunus gibi Müslüman bir ülke bugün genel mevzuatı ve uygulaması ile laik sayılabilir, ancak demokratik değildir, otoriter bir devlettir. Demek oluyor ki laiklik genel anlamı ile demokrasi için bir koşuldur, fakat yeterli değildir. Bunu kendi tecrübelerimizden de çok iyi biliyoruz.
* * *
Orgeneral Başbuğ’un Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkiler konusunda söylediklerinin de üzerinde durulmalıdır. Başbuğ, Kıbrıs’ın Türkiye ile ilişkisinin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarımızın korunması ile bağlantılı olduğunu vurguluyor. Somut olarak bu hak ve çıkarları tarif etmiyor.
KKTC halkı tarafından kabul edilen Annan Planı’nı bu açıdan yeterli görüp görmediği belli değil. Ege konusunda ise Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD)başvuruya kapıyı aramakla beraber ‘tüm sorunların bir arada çözülmesi’gerektiğinin altını çiziyor.
Tüm sorunlar arasında Kardak krizi sırasında ortaya atılan adacıklar ve kayalar meselesi de var mı? Yine belli değil. Yunanlılar egemenlik sorunu olarak gördükleri bu konuyu anladığımız kadarıyla UAD’ye götürmek istemiyorlar. Oysa UAD’de kaybedeceğimiz kesin gibi.
Orgeneral Başbuğ örnek olsun. Diğer kurumlarımızın temsilcileri de bizi hem bilgilendiren ve hem de düşündüren konuşmalar yapsınlar.