Gürültü zulmü

HER yaz olduğu gibi gürültü sorunu yine gündeme geldi. İstanbul’da Boğaz kıyılarında ve onlara yakın semtlerde oturanların şikáyetleri üzerine birkaç gece kulübü bir hafta süreyle kapatıldı.

Ceza süresi bittikten sonra ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi, eğlence yerlerinde cumartesi günleri saat 01.00’den, diğer günlerde ise saat 24.00’ten sonra müzik yayını yapılmasını yasakladı.

Bu sefer de İstanbul Belediyesi’nin kararı eleştiriliyor ve ölçüsüz bulunuyor. Hatta bu kararın arkasında bazı dini mülahazalar olabileceği iddiaları veya imaları da eksik değil. Oysa belediyenin kararlaştırdığı sınırlamalar AB ülkelerindeki sınırlamalarla uyumlu. Aradaki fark, bu ülkelerde yasağın sadece açık alanlara tatbik edilmesi.

Şayet eğlence yerleri gece yarısından sonra müşterilerini, sesi dışarı yansıtmayacak donanıma sahip kapalı mekánlara naklediyorlarsa sabaha kadar müzik çalınması yasak değil. Kurallara riayet etmeyenler, ağır para cezaları ödüyor.

***

Türkiye’de yalnızca İstanbul’da değil, Ege ve Akdeniz sahillerinde birçok yerde aynı durum mevcut. Birkaç yüz veya bin kişinin eğlenmesi için on binlerce insan ıstırap çekiyor. Gürültülü eğlencenin turizme yaradığı iddiası ise geçerli değil. Şikáyetlere neden olan gece kulüplerinde yabancı turistlerin sayısı, toplam müşteri sayısının yüzde 5 veya yüzde 10’unu geçmez.

Kaldı ki turistler memnun olacak diye kendi vatandaşlarınızı perişan etmek hiçbir suretle mazeret sayılamaz. Gürültüye sürekli maruz kalmanın sağlık üzerindeki etkileri de göz ardı edilmemelidir. İç kulağa kadar nüfuz edecek şiddette gürültü 20 kat daha yoğunlukta hissedilmekte ve sağırlığa yol açmaktadır.

70 desibelin ötesinde gürültü ise kalp ve damar hastalıklarını tetikleyebiliyor. Tabii bu riskler en fazla tatil aylarında hemen her gece eğlence yerlerinde sabahlayanlar için söz konusu. Fakat onlar kendi rızalarıyla bu tehlikelere katlanıyorlar. Evinde uyumak isteyenlerin günahı ne?

***

Ben Gölköy’de oturuyorum. Yıllarca evimizden aşağı yukarı 2-3 kilometre uzaklıktaki ünlü "Havana"nın korkunç gürültüsüne katlandık. Bu sene ad değiştirmiş ve "Bianca" olmuş. Her gün saat 17.00’den saat 20.00’ye kadar çalan müziğin beyni zonklatan perküsyon seslerine tahammül ediyoruz. Sonra bir yemek molası veriliyor.

Gece yarısından sonra ise 04.00’e kadar aynı işkenceyi çekiyoruz. Fakat beterin beteri vardır. Bize daha yakın "Leblebi" isimli bir kebapçıda bazı akşamlar bir erkek korosu sabaha kadar resmen nara atıyor. Geçen yıllarda jandarmaya şikáyette bulunurduk ve gece görevlileri yardım etmeye çalışırlardı. Ama artık bir şey yapamıyorlar; çünkü geçen yıldan beri yetkileri ellerinden alınmış ve belediyelere devredilmiş.

Belediye de sabahın dördüne kadar 90 desibele kadar gürültüyü serbest bırakmış. Belediyeye başvuruyorsunuz, nazik davranıyorlar; fakat "Ne yapalım, kanun böyle" diyorlar. Şimdi, Muğla Valiliği’nin işe müdahale ettiği, eğlence yerlerini denetlemeye ve genelgelere uymayanlara ceza kesmeye başladığı bildiriliyor. Henüz bu müdahalenin etkisini görmedik. Zaten basın haberlerine göre cezalar da çok vazgeçirici değil, 1125 YTL düzeyinde. Bianca gibi kulüpler için bir masanın ödediği hesabın altında.

Ülkemizde gürültüyle mücadele kolay değil. Sakin eğlence ve dinlenme mevhumu pek yok. Gürültüden hoşlanıyoruz. Başkalarını rahatsız etmemek gibi bir kaygıya da çok sık rastlanmıyor. Denebilir ki, "Siz de Bodrum’da oturmayın, daha sakin bir yere gidin". İyi de, er veya geç gürültünün istilasına uğramayacak yer var mı?
Yazarın Tüm Yazıları