Paylaş
23 Kasım'daki yazımda, Kıbrıs sorunu hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi üç soruya cevap aranması gerektiğini belirtmiştim. Bu konudaki düşüncelerimi özetliyorum:
*
1- Soğuk Savaş sonrasında genel eğilim parçalanma yönünde iken Kıbrıs'ta fiilen ayrılmış iki milleti birleştirme uluslararası toplum niye ısrar ediyor?
Bu ısrarın çeşitli nedenleri var; geçmişte BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs'ta tek dış egemenlik ve tek vatandaşlık prensiplerini vurgulayan kararlar kabul etmişti. Türkiye ve KKTC, iki egemenlik esasına dayanan konfederasyon tezini öne sürünce, Konsey bu kararları yineledi. Kaldı ki, 1983'te Kuzey Kıbrıs'ta bağımsızlık ilan edildikten sonra da Türkiye ve KKTC 1997'ye kadar federasyon ilkesine bağlı kalmışlardı. O yıl yapılan pozisyon değişikliği kısmen bu nedenle pek inandırıcı görülmedi.
Balkanlar'da Bosna'nın fiilen parçalandığı, Kosova'nın da fiilen Yugoslavya'dan koptuğu doğrudur. Ancak Bosna'da uluslararası toplumun himayesinde yapısı zayıf da olsa bir federasyon oluşturuldu. Kosova'da da, hiç değilse şimdilik Yugoslavya'nın toprak bütünlüğünün korunacağı varsayılıyor. Demek oluyor ki, her tarafta AB ilke bakımından birden fazla dış egemenliğe karşı. Ayrıca AB'nin, Balkanlar'da öncülüğünü yaptığı İstikrar Paktı etnik ihtilafları uzun vadede Avrupa entegrasyon süreci içinde çözümlemek stratejisini benimsemiş durumda. Bu prensip tutumunun yanında Yunanistan'ın politikasının etkisini de hesaba katmak gerekir. Kısacası, konfederasyon tezinin uluslararası kabul görmesi sözkonusu değil. Ciddi bir müzakere yapılacaksa uluslararası destek gören federasyon seçeneğine dönmek kaçınılmaz.
*
2- Türkiye ve KKTC için bir çözümün içermesi gereken asgari koşullar nelerdir?
Bu koşulların başında Kıbrıs Türklerinin güvenliği ve Ada'nın Yunanistan için stratejik bir koz haline dönüştürülmemesi gelir. Garanti Andlaşması'nın devamı mutlaka sağlanmalıdır. Güvenlik Konseyi'nin 1992'de onadığı öneriler paketi esasen bunu öngörüyordu. Kuzey Kıbrıs'ta bir miktar Türk askerinin bulundurulması da güçlük çıkarmaz. 1974'te Kıbrıs'ta bir köprübaşımız yoktu. Oysa şimdi bütün Kuzey Kıbrıs bir köprübaşı olacağından Türk ordusunun süratle müdahale yeteneği Kıbrıs Türklerinin en büyük güvenlik teminatı olacak.
Güvenlik dışında birçok başka koşullar olduğu kesin, fakat bunlar bu yazının kapsamına sığmaz. Genel bir ilke olarak şu söylenebilir, amaç federe birimlerin yetkilerini kabil olduğu kadar geniş tutmak, federal yetkilerin paylaşımında da eşitliği sağlamaktır.
*
3- Çözüm ne getirir ne götürür, çözümsüzlük ne getirir, ne götürür?
Çözüm gerek Türkiye gerek Kıbrıs Türkleri için daha iyi bir istikbal hazırlar. AB ve Avrupa-Atlantik camiası içindeki konumlarını kuvvetlendirir.
Çözümsüzlük, daha doğrusu Türkiye'nin ve KKTC'nin sorumlu tutulacağı çözümsüzlük ise bir seri olumsuz sonuç doğurur. Türkiye'ye AB'nin kapısı kapanırken Kıbrıs üyeliği ulaşır. Kuzey Kıbrıs'ın statüsü tartışmalı hale gelir. Kıbrıslı Rumlar'ın açtığı davalar yüzünden Avrupa Konseyi ile ilişkiler tehlikeye düşer. Belirsizlik içinde kalacak olan Kıbrıs Türkleri ya Türkiye'ye göç ederler ya Kıbrıs pasaportu sağlayarak AB'nin üyesi bir ülkenin vatandaşlığının nimetlerinden yararlanmaya bakarlar. Kuzey Kıbrıs'a Türk özel sektörü katiyen yatırım yapmaz.
Çözüm konusunu cesaretle ve uzak görüşlülükle ele almak zamanıdır. Tarihi fırsatları kaçırmak ağır bir sorumluluktur.
Paylaş