Gecikmiş bir yazı

COŞKUN KIRCA’yı kaybettiğimiz gün Fransa’da aylar öncesinden düzenlenmiş olan bir konferansa katılmak üzere İstanbul’dan ayrılıyordum.

Bu yüzden çok eski ve kendisine karşı bütün hayatım boyunca hayranlık beslediğim arkadaşım hakkındaki duygularımı bir hayli gecikerek yansıtabiliyorum. Kırca hakkında tabii söylenecek çok şey var. Ne kadar renkli bir kişiliği olduğunu kabul etmeyen yoktur. Kanada’da Ermenilerin saldırısına uğradığı zaman telefonla arayarak kar altında soğukta nasıl saatlerce kalabildiğini sormuştum. ‘Mozart operalarının aryalarını söyleyerek’ cevabını verdi. Kırca’yı özetleyen bir cevap. Evet Kırca her şeyden önce çok cesur bir insandı. Risk almaktan hiçbir zaman çekinmemiş, karşılaştığı zorluklar ve engeller karşısında yılmamıştır.

* * *

Galatasaray Lisesi’nde aynı sınıftaydık. Ayrı üniversitelerde okuduktan sonra Dışişleri Bakanlığı’nda buluştuk. Daha üçüncü kátipken amirlerimizin iltifatlarından şımararak ilerisi için iddialı senaryolar kuruyorduk. Öncelik Coşkun’daydı. O bakan, ben de müsteşar olacaktım. Onun bürosunda benim resmim, benim büromda da onun resmi bulunacaktı. Sonunda ikimiz de bakan olduk. Fakat değişik yollardan. Ben mesleğin kademelerini aşarak, o politika ile diplomasi arasında mekik dokuyarak. 1950’li yıllarda beraberce NATO delegasyonundaydık. Coşkun rahmetli Fatin Rüştü Zorlu ile bir anlaşmazlık yüzünden istifa etti. Zorlu çok üzülmüştü. Ona ‘Oğlum, senin çok güzel bir istikbalin var, benim ömrüm göreceksin çok kısa. Mesleğinden benim yüzümden ayrılma’ demişti. Zorlu’nun kendisi hakkındaki kehaneti ne yazık ki feci bir şekilde doğru çıktı.

* * *

Kırca bakanlıktan ayrılmasını takiben siyasete atıldı ve geçici bir bocalamadan sonra çok başarı gösterdi. Kurucu Meclis’in bir üyesi olarak 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına büyük katkıda bulundu. Arkasından milletvekili seçildi. Meclis’te bazen performanslarını izliyorduk. Bir gün bir üye onu mantık hatası yapmakla itham etmişti. Coşkun kürsüden kendisini eleştirenin savlarını paramparça ettikten sonra ’Çoşkun Kırca için her şey söylenir, fakat mantık hatası yaptığı asla’ demişti. Haklıydı. Hele hukuki konularda en ünlü hukukçular bile onunla başa çıkamazlardı. 1969’da siyaset artık Kırca’yı boğmaya başlamıştı. Tekrar Dışişleri’ne dönerek BM Cenevre Ofisi’nde Daimi Temsilci oldu. Orada ne büyük bir otorite kurduğunu yabancı meslektaşlarından çok dinledim. Daha ileriki yıllarda NATO Temsilciliği’ne atandı.1978’de Ecevit hükümetinin ilk işi bizleri derhal merkeze almak ve işsiz bırakmak olmuştu. Neyse iktidarı uzun sürmedi ve Kırca BM Temsilciliği’ne atandı. Orada Annan Planı’nın ilk temel taşını oluşturan Perez de Cuellar önerilerinin Ankara ve KKTC tarafından kabulü için büyük çaba gösterdi ve bunu başardı. Reddeden Rum tarafı oldu. Ne var ki Özal hükümeti ile bir sürtüşme onu yeniden siyasete yönlendirdi. 1995 yılında Dışişleri Bakanlığı yaptı.

* * *

Kırca’nın diplomasi ve politika yanında Türkiye’nin eğitimine de büyük katkısı vardır. Türkiye ile Fransa arasında ikili bir anlaşma temelinde kurulan Galatasaray Üniversitesi’nin bir devlet üniversitesi olarak yapılandırılması ve herkese eşit fırsat tanıyan bir kurum olması onun sayesindedir. Bugün Galatasaray Üniversitesi 35 Fransız üniversitesinin dahil olduğu konsorsiyumun tek yabancı üyesidir. Her yıl onlarca öğrencisi Avrupa’da eğitim görürken bir o kadar Fransız öğrenci de Galatasaray’da eğitim görmektedir.

Kırca’nın yaptıklarını saymak kolay değil. Arkasında binlerce köşe yazısı da bıraktı. Hepsinde velut ve yaratıcı zekásının, bilgeliğinin ve Cumhuriyet’in temel felsefesine sadakatinin kanıtını bulabilirsiniz.

Kırca’yı çok arayacağız.

Allah rahmet eylesin.
Yazarın Tüm Yazıları