Fogg kasırgası

1930'lu yıllarda ABD Gizli Servisi ilk defa Washington'daki bir yabancı büyükelçinin hükümetine gönderdiği gizli raporu şifresini çözerek Dışişleri Bakanlığı'na ulaştırdığında, devrin bakanı Cordell Hull şiddetli tepki göstermiş, ‘‘Centilmenler birbirlerinin mektuplarını okumazlar’’ demişti!

O zamandan beri köprülerin altından çok sular geçti ve CIA, işleri çok daha ileri götürdü. Genel olarak diplomatik muhaberatın gizliliğine saygı gösterilmesi çok eski bir uluslararası hukuk kaidesi ise de hemen her ülkede istihbaratçılar bu kurala her zaman uymazlar. Bazen devletin güvenlik menfaatleri, hukuka aykırı istihbaratı kaçınılmaz da kılabilir. Buna karşın zahmetine değmeyecek konularda gizlice bilgi edinmeye çalışmak akıl kárı değildir. Kaldı ki her devletin kendisine zarar gelmemesi için izleyeceği en basiretli yol, bu gibi faaliyetlere giriştiğini gizli tutmaktır. Şayet elde edilen bilgiler istihbarat örgütlerince sorumsuz kişilere aktarılırsa, Karen Fogg olayı gibi durumlar ortaya çıkar. İşler ters teper.

***

Fogg'
un elektronik iletilerini hangi kurumun ele geçirdiği anlaşılamadı. Genelkurmay Başkanlığı bu işle bir ilişkisi olmadığını süratle açıkladı. Zaten Fogg'un görev kapsamı Genelkurmay'ın ilgi alanının dışındadır. Unutmayalım, Fogg bir devletin değil, fakat AB Komisyonu'nun temsilcisidir ve komisyonun güvenlik ve savunma politikası alanında sorumluluğu yoktur. İlk akla gelen, doğal olarak MİT'tir. MİT'in son yıllarda elektronik istihbarat kapasitesini çok artırdığı da bilinmektedir. Fakat MİT'in de bu işe karışmadığını bizzat Başbakan Ecevit söyledi. Peki o zaman Fogg'un iletilerinin peşine kim düştü? Yoksa Türkiye'deki istihbarat kurumları artık kontrolden çıkacak kadar çoğaldı mı? Başbakan ‘‘Belki yabancılar yapmışlardır’’ diyor. Herhalde söylediğine kendisi de inanmıyordur. Devletin ciddiyetini korumak ve benzer olayların tekrarını önlemek için yapılacak tek bir şey vardır. İletileri bunları muayyen bir maksatla kullanacağı bilinen kimselere teslim edenleri bulmak ve bunları cezalandırmak.

***

Fogg'
un e-mail'lerinin açıklanmasının kopardığı fırtına, Türkiye'ye büyük zarar vermiştir. Metinlerin asılları görülmeden, muhtemelen yanlış çevirilerden hareketle yapılan yorumlar, bunlardan çıkarılan sonuçlar, bazı kimselerin teşhir edilmeleri, düpedüz ırkçı söylemler, vatan ihaneti suçlamaları çok hazin bir manzara sergiledi. Adeta Fogg ile görüşen, onunla ahbaplık eden herkes töhmet altında kaldı. Birdenbire kendimi eski Sovyetler Birliği'nde yaşıyor sandım. Neredeyse o devirde Rusya'da olduğu gibi vatandaşların yabancı temsilcilerle görüşmelerinin yasaklanması, onlarla görevleri icabı temas eden diplomatların ilgili makamlara derhal rapor vermeleri istenecekti. AB adaylığı ile ne kadar uyumlu olurdu!

***

AB Komisyonu Temsilcisi'nin üslubu, bazı yaklaşımları, bazı tercihleri eleştirilebilir. Ancak TESEV'in 27 Şubat açıklamasında belirttiği gibi şimdiye kadar ortalığa sürülen iletilerde ‘‘Türkiye'nin ulusal çıkarları’’ açısından ciddiye alınacak bir nokta yoktur. AB Komisyonu'nun ilerleme raporlarının çok geniş ölçüde Fogg'un gözlemlerine dayandığı ve bu raporların genellikle olumlu olduğu da göz önünde tutulmalıdır. Diğer taraftan bir büyükelçinin asli görevinin, bulunduğu ülkeyi yakından tanımak ve toplumun her kesimiyle temas etmek olduğu hatırlanmalıdır. Bu temaslar sırasında yakın dostluklar da kurulur. Bunda yadırganacak ne var? Her yabancıda bir casus görmek, ciddi bir ruh hastalığıdır.

***

Fogg
hadisesi, AB üyeliğini engellemeyi kutsal görev sayanların nereye kadar gitmeye hazır olduklarını bir kere daha gösterdi. Bunlar sağda ve solda son koz olarak ittifak halinde milliyetçilik kartını oynamak isteyenlerdir. Kendi kendilerine kamuoyunun % 70'inin niçin AB üyeliğini istediğini sormazlar. Bu milyonlarca insan, ülkelerini sevmiyorlar mı? Şüphesiz seviyorlar, fakat bağnaz değiller. Çocukları için daha iyi bir devlet ve toplum, daha fazla refah, daha fazla demokrasi ve özgürlük, daha iyi bir kamu yönetimi, daha fazla şeffaflık istiyorlar.

***

Vatanperverlik tekelinin kendisinde olduğunu iddia etmeye kimsenin hakkı yoktur. Kimse bir başkasını vatan ihanetiyle itham etmek yetkisine sahip değildir. Milletin çıkarları aleyhine bir milliyetçilikten hiçbir hayır gelmez. Tarih bağnaz, baskıcı ve ceberrut milliyetçiliğin bir ülkeyi ne büyük felaketlere sürüklediğinin örnekleriyle doludur.
Yazarın Tüm Yazıları