Paylaş
NE zaman Avrupa Birliği kurumlarından veya üye ülkelerinden bir temsilci gelse, Türkiye günlerce çalkalanıyor. Temsilcinin ağzından çıkan her söz didik didik ediliyor, bütün vehimler hortluyor, milli egemenliği Türkiye'nin dünyadan soyutlanması zannedenler onların dogmalarına itiraz cüretini gösterenlere ithamlar yağdırıyorlar ve sonunda Başbakan Ecevit'in ‘‘münasebetsiz’’ misafire haddini bir güzel bildirdiği ortaya çıkıyor. Başbakanımızla bir kere daha gurur duyuyoruz ve fildişi kulemize çekilerek Avrupa'ya meydan okumanın keyfini çıkarıyoruz. AB'ye kafasına vura vura gireceğimiz inancı gittikçe daha kuvvetleniyor!
***
Genişlemeden sorumlu AB Komiseri Verheugen'in son Ankara'ya gelişinde aynı senaryoyu seyrettik. İlk önce ‘‘kültürel haklar’’ konusunda büyük bir tartışma yaşandı. Arkasından bir gazete Verheugen'in ‘‘Ada'da sorunu çözemezseniz Kıbrıs'ı 2002 yılında üyeliğe alırız’’ dediği haberini verince kıyamet koptu. Haberin doğru olmadığı anlaşılınca, bu sefer kasıtlı bir ‘‘dezenformasyon’’ kampanyasından söz edildi ve kampanyanın olası sorumluları olarak gözler Ankara'daki AB ülkeleri temsilcilerine ve Dışişleri Bakanlığı'ndaki ‘‘AB karşıtı şahin’’lere çevrildi. Daha neler!
***
Verheugen'in Ankara'daki temasları sırasında Kıbrıs hakkında tam ne söylediğini bilemeyiz. Fakat bunun önemi pek yok, çünkü AB'nin Kıbrıs meselesindeki tutumu 1999 Aralık ayındaki Helsinki zirvesinde saptanmıştı. Zirvede kabul edilen Sonuç Belgesi, üyelik müzakereleri sona erince -ki bu sürenin 2004'e kadar sarkması ihtimali kuvvetlidir- Güney Kıbrıs'ın üyeliğe kabulü için peşinen bir çözüme ulaşılmasının şart olmadığını, fakat alınacak kararda bütün unsurların göz önünde tutulacağını belirtiyor. Demek oluyor ki AB opsiyonlarını açık tutuyor. Kıbrıs'ı çözümlü veya çözümsüz AB'ye üye yapmayı tarihi misyonları sayan Yunanlılar, Helsinki formülünü amaçları açısından yeterli derecede tatminkár buluyorlar ve AB üyesi oldukları için ellerinde önemli kozlar bulundurduklarına inanıyorlar. Türkiye'de ise çözüm olmadığı takdirde, Güney Kıbrıs'a AB kapısının kapalı kalmakta devam edeceği inancı var. Kimin gerçekçi kimin hayalperest olduğunu zaman gösterecekse de, özellikle Başbakan Ecevit'in hayal tarafına çok meylettiği Fikret Bila'nın 23 Temmuz tarihli Milliyet'te naklettiği şu sözlerinde açıkça görülüyor: ‘‘Aslında Kıbrıs'ta Türk tarafı açısından bir çözüme ulaşılmıştır. 26 yıldır bir anlamda sorun yoktur.’’ Başka bir ifade ile Başbakan mesele bitmiştir diyor. İşin etrafında dönmeye lüzum yok. Ecevit'in bu yaklaşımı Türkiye'nin ve KKTC'nin politikasına hákim olmaya devam ederse, Güney Kıbrıs'ın neticede AB'ye kayıtsız şartsız gireceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
***
Ozaman neolur? Bunun cevabını KKTC Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı Radikal Gazetesi'nde 17 Temmuz'da çıkan söyleşisinde verdi: ‘‘...Rumlar tüm Kıbrıs adına AB'ye girer. KKTC'yi tanımayan Avrupa, herkesi Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak göreceği için Kuzey Kıbrıs'tan Avrupa'ya büyük bir göç dalgası yaşanır. Son yıllarda sayıları bir hayli azalan Kıbrıslı Türkleri burada değil mumla, projektörle arasak bulamayız o zaman. Biz bu ülkede zaten beyaz saçlı insanlar topluluğu haline geliyoruz.’’ Belki biraz abartılı bile olsa bu sözlere kulak vermek lazım. Kıbrıs politikası uluslararası ve Ada'daki gerçeklere göz kapatılarak yürütülemez. En ideal çözümü bulacağız diye bütün kozlarımızı kaybedersek sonra çok dövünürüz. 1974'te Kıbrıs siyasetimizin en parlak sayfasına imza atan Ecevit, Kıbrıs'ı bu defa kaybeden lider olarak tarihe geçerse yazık olmaz mı?
Paylaş