Paylaş
FETHULLAH Gülen'in yaşamı, kişiliği ve eylemleri ile ona karşı zamanla gittikçe yoğunlaşan tepkiler, herhalde daha sonraki kuşakların tarihçileri için çok çekici bir inceleme konusu olacak. Gülen hakkında Türkiye'deki algılamalar ne aşamalardan geçti. Daha 1980'de, 12 Eylül'ü hemen takiben tutuklanmak üzere aranan biriydi, fakat bulunamadı. Daha sonra yıldızı parladı. Kısa bir süre öncesine kadar devletin en yüksek mevkilerini işgal edenler onunla bir araya geliyor, ondan ödül alıyor, ona övgüler yağdırıyorlardı. Köktendincilikle en ufak bir ilişkisi olmayan kişiler ona bağlı kurumların yönetim kurullarında aktif görev almakta ve vakıflarının davetlisi olarak dış gezilere gitmekte sakınca görmüyorlardı. Samanyolu televizyonunun tartışma programlarına katılanlar ve hatta programların gediklileri arasında kimler yoktu ki...
***
Fethullah Gülen bir muamma. Konuşmalarını dinlediğiniz zaman aşırı duygusallığı, mistik karakteri, felsefi vizyonlarına oranla kültür hamulesinin dar sınırları dikkati çekiyordu. Buna karşın organizasyon dehasını inkár etmek zordu. Türkiye dışında çok sayıda ülkede açtığı yüzlerce okulun başarılı olduğu kanaati yaygındı. O ülkelerde en yüksek yöneticiler çocuklarını bu okullara göndermek istiyordu. Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Asya ve Kafkasya'da bir varlık gösteremediğinden, Fethullah Hoca'nın okullarının İran'ın kültürel nüfuzunu engellemekte oynadığı rol takdir ediliyordu. Gülen sadece Müslüman ülkelerde değil, fakat birçok Hıristiyan ülkede de okullar açmıştı. Moskova'daki ve Saint-Petersburg'daki okullardan Rus veliler son derece memnundu. Komünizmin çökmesiyle eğitim sistemi yozlaştığından bu okullar büyük bir açığı kapatıyordu.
***
Türkiye'de hiç değilse bir kesim, Fethullah Gülen'i Refah Partisi'ne ve diğer radikal İslamcılara karşı bir denge unsuru olarak değerlendirmekteydi. Dışarıda da bir ılımlı İslamcı imajına sahipti. Üç monoteist dini yakınlaştırmak çabaları çerçevesinde Papa kendisini kabul etmişti. İsrail ile ilişkileri iyi idi ve orada da okul açmak üzereydi.
***
Son iki üç yıl içinde ise ibre tamamen tersine döndü. Fethullah Hoca Türkiye'yi bir şeriat devleti haline getirmek hedefini güden muazzam bir komplonun beyni olarak teşhis edildi. Ve sonunda kasetler kuşku bırakmayacak şekilde bir suç delili oluşturdular. İlk önce alınan tutuklama kararı sonradan iptal edildi, fakat Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Gülen aleyhine Terörle Mücadele Yasası (TMY) uyarınca beklenen davayı açtı.
***
Gülen'in suçu aslında kanunlar nazarında basit. Fakat Yüksel davayı TMY çerçevesine sokmak için olacak ‘‘silahsız terör’’ diye uydurma bir hukuki konsept icat etmiş. İddianameyi olabileceği kadar renkli yapmak için hayalini de biraz fazla zorlamış. 79 sayfa tutan iddianamede insanı hayretler içinde bırakan bir fikir insicamsızlığı ve kavram karışıklığı var. Birbirleriyle ve davayla ilişkisi olmayan mucip sebepler rasgele arka arkaya sıralanmış. Papa ile görüşmek bile suç delili olarak gösterilmiş. Hiç ilgisi olmadığı halde Nurculuğun İslam'a aykırı olduğu vurgulanmış. Bunların hiçbirine lüzum yoktu. Kısa ve özlü bir iddianame, özellikle halen Amerika'da yaşayan Gülen'in iadesi açısından çok daha etkili olurdu.
***
Fethullah Gülen'in kaderi artık çizilmiş. Yargılanacak ve mahkûm olacak. Ancak ABD'nin kendisini iade edip etmeyeceği belli değil. ABD ile aramızda 1980 yılında imzalanan Suçluların İadesi Anlaşması'na göre taraflardan birinin suçluyu geri vermesi, kendi yasalarında işlenen suç için ceza öngörülmüş olmasına bağlı. Gülen geri dönsün veya dönmesin, önemli olan bütün örgütsel yapısı ve sistemi. Bunun tamamının tasfiyesinin hukuki, ekonomik ve sosyal boyutları ile baş etmek uzun ve çetin bir mücadeleyi gerektirir.
Paylaş