ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, mahkemenin 46’ncı kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşma, yüksek yargı mensuplarının hiç değilse bir kısmından duymaya alıştığımız konuşmalardan çok farklıydı.
Kılıç’ın yaklaşımı, laikliğe yaptığı kuvvetli vurgunun yanı sıra, demokrasiyi, bireysel özgürlükleri ve Batı politik kültür ve felsefesini gerçekten içselleştirdiğini göstermektedir.
Kılıç, dogmatizme ve jakobenizme hiç yer vermiyor. Belki bu nitelikte bir konuşmayı Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’tan beri duymamıştık. Kılıç’ın konuşması 16 sayfa tutuyor ve çok özlü. Dolayısıyla bütün fikirlerini bu köşenin boyutlarına sığdırmak imkánı yok. En anlamlı gördüğüm noktaları yansıtmaya çalışacağım:
* * *
"Anayasa: Şimdiye kadarki anayasalar olağanüstü dönemlerin ürünü ve dolayısı ile önceki dönemlere tepki niteliğindedir. Toplumun normalleşmesi ile yeni ve değişik bir anayasaya ihtiyaç duyuluyor: Toplum demokratik, laik, çoğulcu, katılımcı, katı ideolojik dogmalardan arınmış, uzlaştırıcı bir anayasa özlemi içindedir.
Toplumsal dönüşümün bugünkü aşamasında bireylerin kimlik arayışı içinde olmaları kaçınılmazdır. Yüz elli yıllık uygarlık mücadelemiz, toplumsal dönüşümün ancak Batı değerleri temelinde gerçekleşebileceğini göstermiştir.
Yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aleyhimizdeki kararları, yargımızın hak ihlalleri oluşturan kararlarına yöneliktir. 1999’dan beri kabul edilen reform paketleri, bu ihlallere son vermek amacı ile çıkartılmıştır. Anayasa’nın 90. maddesi, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin ulusal yasalara göre önceliğini kabul etmiştir.
Yargıçlar genellikle kararlarında bu önceliğe uymuyorlar. Halk adına egemenlik yetkisi kullanan yargı, demokratik denetim dışındadır. Hukukun üstünlüğü, yargıcın üstünlüğü demek değildir. Yargı tarafsız olmalıdır. Tarafsızlık olmayan yerde adalet olmaz.
Anayasa Mahkemesi’nin temel görevi, bireyin hak ve özgürlüklerini devletin diğer kurumlarına karşı korumaktır. Mahkemenin meşruiyetinin kaynağı bu işlevidir. Egemenlik hakkı kullanan Anayasa yargısının milli irade ile bağlantısı olmalı, mahkemenin oluşumunda parlamento devre dışı bırakılmamalıdır.
Özgürlükler: Özgürlüklere tehdit oluşturması açısından bir kişinin sınırsız iktidarı ile çoğunluğun sınırsız iktidarı arasında özde bir fark yoktur. Düşünceyi ifade özgürlüğünün "içinden düşün" mantığına indirgenerek hapsedilmesi, bu özgürlüğün ortadan kaldırılması ile eşdeğerdedir. Savaş dili değil, barış argümanları kullanarak kendini ifade edenlerin insanlık onuru korunmalıdır.
Herkesin aynı şeklide düşünmeye ve inanmaya zorlandığı bir ülkede çoğulcu demokrasiden bahsedilemez. Hukuk dışı yollardan güç alarak rejimi veya ülkeyi kurtarma girişimlerinin ülkenin batışını hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacağı bilinmelidir.
Demokrasi ve laiklik: Demokrasi ile laiklik arasında tercih yapmak, siyasal açıdan tehlikelidir. Laiklik, farklı inanış ve dinlerin veya inançsızların bir arada yaşamasının temel güvencesidir. Yaşanan hayat tarzlarının ideoloji haline geldiği bir dünyada duyulan güvensizlik acilen değerlendirmeye alınmalıdır. Aksi takdirde her şeyin rejim sorunu haline getirildiği ülkemizde beraber yaşama koşulları daha da ağırlaşacaktır.
Toplumun siyasi, etnik ve dinsel kesimleri arasındaki ciddi güven bunalımı, dayatmaları beraberinde getirmektedir. Çare bulunamadığı takdirde çatlak derinleşir."
* * *
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın konuşması, devletin bütün kurumlarına ve toplumun bütün kesimlerine yönelik sağduyu, akılcılık ve basiret mesajları ile doludur. Kılıç bugün ülkedeki bölünme, kavga ve gerginliklerin çözümüne geniş ölçüde katkıda bulunacak çareleri de göstermektedir.
Toplumu germek ve bölmek için kıyasıya çaba harcayanların Kılıç’ın konuşmasından etkilenerek bir oydaşma zemini aramalarını ummak hayalperestlik mi olur?