24 Ocak’ta açıklanan Kıbrıs’a ilişkin eylem planının anlaşıldığı kadar amaçları şöyle:
Diplomatik inisiyatifi elde bulundurmak ve Türkiye ile KKTC’nin Annan Planı temelinde bir çözüm arayışını desteklemeyi sürdürdüklerini vurgulamak; Nisan 2004 referandumu sonrasında verdiği söze rağmen bugüne kadar Kuzey Kıbrıs’ın izolasyonuna son vermeyen AB’yi BM’nin de desteğini alarak harekete geçirmek; Türkiye ile AB arasında imzalanan Gümrük Birliği Protokolü’nün TBMM tarafından onaylanması ve tek taraflı olarak uygulanması için yıl içinde beklenen baskıları kabil olduğu kadar sulandırmak ve geciktirmek.
* * *
Eylem planı aslında geçen yıl mayıs ayında Dışişleri Bakanı’nın yaptığı önerilerden farklı değil: Türkiye, limanlarını Kıbrıslı Rum bandıralı gemilere açacak, hava sahasının ve hava limanlarının Rum uçaklarınca kullanılmasına izin verecek, bunun karşılığında Kuzey Kıbrıs limanları uluslararası dolaşıma açılacak, Ercan Havalimanı’na direkt uçuşlar yapılabilecek, Kuzey Kıbrıs ekonomisi Gümrük Birliği’ne pratik açıdan entegre edilecek, Kıbrıs Türkleri uluslararası kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlere katılabilecek. Eylem planında değişik olan yöntemdir.
BM Genel Sekreteri en geç hazirana kadar Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ın iki tarafının katılımıyla bir toplantı düzenleyecek, toplantı sonucunda üzerinde anlaşılan önlemlerin uygulanması bir şekilde BM Güvenlik Konseyi’nin gözetimi altında olacak.
Böyle bir yöntem mümkün mü? 2004 Mayıs’ında referandumlardan sonra sunduğu raporda Kofi Annan, Kıbrıs Türklerinin olumlu oy verdiklerini, bu nedenle onları baskı altında tutmak ve tecrit etmek politikasının hiçbir mesnedi kalmadığını, Güvenlik Konseyi üyelerinin Kuzey Kıbrıs’ın izolasyonuna son verilmesi için ilgili devletleri ve uluslararası kuruluşları harekete geçireceklerini umduğunu belirtmişti. Fakat bu rapor bizzat Genel Sekreteri de şaşırtan bir şekilde Güvenlik Konseyi’nce not bile edilmemişti.
Şimdi meselenin yeniden gündeme getirilip getirilemeyeceğini göreceğiz. Ancak gerek Genel Sekreter’in, gerek Güvenlik Konseyi’nin resen eylem planını ele alması pek olası görülmüyor; çünkü izolasyonun kaldırılmasında başlıca adres AB. Nitekim, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olie Rehn’in yaptığı açıklama da bu yöndeydi.
Rehn, Türkiye’nin açılımını, daha çok çözüm sürecini tekrar canlandırmayı amaçlayan bir atılım olarak görmek eğiliminde. Rehn gibi Jack Straw da Türkiye’ye Gümrük Birliği Protokolü’yle giriştiği tek taraflı taahhütleri hatırlatmaktan geri kalmadı.
* * *
Türkiye’nin bir açılım yapması gerekliydi. ABD’den ve bazı AB ülkelerinden bir ölçüde destek var. Zamanlama da kuşkusuz isabetli oldu. Güney Kıbrıs ve gittikçe onun dümen suyundan giden Yunanistan, eylem planındaki önerileri kabul etmeseler bile sorunun çözümünden sürekli kaçamayacaklarına, Kıbrıs Türklerine dayatılan izolasyona da artık son verilmesi gerektiğine ancak Türkiye’nin inisiyatifi devamlı elde bulundurmasıyla ikna olacaklardır.
24 Ocak açılımının peşi bırakılmamalıdır. Güney Kıbrıs’ı zorlayacak ve onu Türkiye’nin AB sürecine zarar vermekten alıkoyacak yeni atılımlar planlanmalıdır. BM Genel Sekreteri’nin Annan Planı temelinde tarafları yeniden müzakere masasına davet etmesi, bugünkü açmazın Kıbrıslı Rumların lehine çalışmasını önlemenin başlıca yoludur.
Müzakereler tekrar başlarsa Rumların referandumlara sunulan metinde özlü değişiklikler yapmak isteyecekleri kesindir. Fakat planın genel dengesini değiştirmek konusunda destek bulmakta çok zorlanırlar.