Paylaş
TÜRKİYE ile Fransa arasında yansımaları çok geniş bir gerginliğin yaşandığı bugünkü ortamda, iki ülke ilişkilerinin tarihi ve güncel boyutlarını hatırlamakta yarar var. Ermeni ‘‘soykırımı’’ hakkında diğer Avrupa ülkeleri parlamentoları da Fransız Millet Meclisi'nin geçirdiği kanuna benzer kararlar kabul ettikleri halde, en şiddetli ve en duygusal tepkinin Fransa'ya yöneltilmesi nedensiz değil. Çok eski bir dostun ihaneti daha derin iz bırakır.
***
Türkiye ile Fransa'nın paylaştıkları uzun bir tarihin iki ülke arasında ‘‘takdirin ötesinde, dostluğun da ötesinde sessiz bir elbirliği anlayışını...’’ perçinlediğini Cumhurbaşkanı Chirac 1998 Şubat'ında Paris'i ziyaret eden Demirel'e ifade ediyordu. Aynı vesile ile Başbakan Jospin Mitterrand'nın şu sözünü tekrarlamıştı: ‘‘Türkiye büyüklüğe mahkûmdur.’’ O Mitterrand ki, 1981'de Cumhurbaşkanı seçildiği zaman Türkiye'ye karşı dostluktan çok uzak bir politika başlatacak ve bunu Özallı yıllara kadar sürdürecekti. Uzun bir mazisi olan siyasi bağlara paralel olarak, 19'uncu asrın başından itibaren Fransız siyasi felsefesi ve kültürü Osmanlı ve Türk yönetici sınıfı ve aydınları için zengin bir ilham kaynağı olacak, ancak içerdiği ‘‘colbertisme’’ ve ‘‘jacobinisme’’ dogmaları, tıpkı Fransa'da olduğu gibi, fakat Türkiye'nin koşullarında çok daha geniş ölçüde siyasal ve ekonomik gelişmeyi engelleyecekti.
***
Bugün Fransa ile ilişkilerin çeşitli boyutları var. Fransa'da halen tahminen 300.000 vatandaşımız yaşıyor. Bunların çok ciddi şikáyetleri yok. Almanya'da olduğu gibi sistematik ırkçı eylemlere maruz kalmıyorlar. Diğer taraftan Fransa irticaya karşı son derece hassas ve laiklik prensibinden uzaklaşmaya izin vermiyor. O kadar ki, birkaç yıl önce Marsilya Başkonsolosluğu'ndaki bir memurumuzun köktendinci faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı Türk hükümetine iletti. Buna karşın siyasi iltica arayan Kürt kökenlilere Fransa kollarını açmaya devam ediyor.
***
Ekonomik ilişkiler son yıllarda çok gelişti. Karşılıklı ticaret hacmi 6 milyar dolara yaklaştı. Yılda yabancı ülkelere 82 milyar dolarlık direkt yatırım, 142 milyar dolarlık portföy yatırımı yapan Fransa, 5 milyar dolar kümülatif yatırımla Türkiye'de yabancı yatırımcılar arasında birinci sırada. Miktarın azlığı Türkiye'deki politik ve ekonomik koşullardan kaynaklanıyor. Fransa aynı zamanda savunma ihalelerine talip. Almanya'nın artan ağırlığına karşı bir Akdeniz ekseni geliştirmek isteyen Fransa, Türkiye'nin AB üyeliğini en kuvvetli destekleyiciler arasında.
***
Ermeni sorunu ile ilgili olarak gerginliği tırmandıran yeni bir gelişme, Paris Belediyesi'nin ‘‘soykırım’’ için başkentin mutena bir semtinde bir anıt diktirmeye kalkışması oldu. Aslında bu anıt fikrinin doğuşu Chirac'ın belediye başkanı olduğu devreye kadar uzanıyor. Arada Fransa'nın çeşitli il ve ilçelerinde irili ufaklı anıtların sayısı yüzü aştı. Bazen zannedildiğinin aksine, rahmetli Büyükelçi Hasan Işık'ın 1970'li yıllarda Marsilya'da bir anıt dikilmesi üzerine aniden görevini bırakarak Türkiye'ye dönmesi o zaman da hiçbir işi halletmemişti. Efelik alkış toplar, mesele çözümlemez. Politikada işe yarayabilir, diplomasi ile uyuşmaz. Bir büyükelçinin görevi başında olmasına en fazla kriz zamanında ihtiyaç vardır. Bu konuya değinmişken şimdiki Paris Büyükelçimize yöneltilen eleştirilerin haksızlık olduğunu belirtmekten kendimi alamayacağım. John F. Kennedy'nin dediği gibi, ‘‘Zaferin binlerce babası vardır, yenilgi ise yetimdir.’’ Büyükelçiyi insafsızca günah keçisi haline getirmeyelim ve özellikle kişisel saldırılardan kaçınalım.
***
Fransa'ya karşı önlemlerin geri tepmemesine dikkat edilmeli. Oysa bakanlar birbirleri ile yarışarak Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri ile bağdaşmayan yaptırımlara girişiyorlar. Sonunda AB ile Gümrük Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı durumlar yaratıldı. AB şimdi harekete geçiyor. Öfke ile değil, akılla hareket edersek Fransa'yı zor durumda bırakırız, yoksa tam tersi olur.
Paylaş