Paylaş
BİR ülkenin ekonomisi diğer birçok unsur yanında kuşkusuz uluslararası ilişkilerden ve dış politika yönelimlerinden de etkilenir. Yanlış bir dış politika ülkenin ekonomik gücünün zayıflamasına yol açabilir veya tam potansiyeline erişmesini engelleyebilir. Ekonomi ile dış politika arasındaki etkileşim karşılıklıdır. Bugünkü gibi ciddi bir buhran ister istemez dış politikanın etkinliğine ve inandırıcılığına olumsuz tesir eder.
***
Dış politika gözlüğünden bakınca bir gözlem kaçınılmaz oluyor. Türkiye'deki buhran 1998 Güneydoğu Asya veya Rusya'da yaşanan krizlere oranla dünyada ve bölgede hiç değilse bu aşamada çok daha az etki bıraktı. Politikacılarımızın bıkmadan usanmadan ‘‘dünyanın 16'ncı ekonomisi’’ diye nitelendirdikleri ekonomimizin uluslararası boyutlarının oldukça mütevazı olduğu ortaya çıktı. Bunda Türk ekonomisinin küreselleşme sürecine tam entegre olamamasının ve özellikle direkt dış yatırım celbedememesinin rolü büyük. Türkiye pazarının daralması zannedildiği kadar endişe doğurmadı. Kümülatif yabancı sermaye az miktarda olduğundan acil yardım yapabilecek ülkeler Latin Amerika ülkeleri şıkkında olduğu gibi, kendi çıkarları açısından telaşlanmadılar. Türkiye hakkında duyulan kaygı, daha çok ekonomik krizin, bölgesel dengeler bakımından kritik bir mevkide olan Türkiye'nin iç politik istikrarı üzerindeki menfi yansımalarından kaynaklandı. Türkiye'ye bakış açısında yine ekonomiden önce jeopolitik geliyor. Dış politika işte bu bağlamda devreye girer.
***
Ekonomik buhran Türkiye'nin dış politika açısından birkaç yıl öncesine göre daha rahat, daha yapıcı ve girişimci olduğu bir devreye rastgeldi. Suriye'ye karşı güdülen politika bölücü teröre büyük darbe indirerek Türk ekonomisi üzerindeki yükü bir derecede hafifletti. Miloseviç'in iktidardan uzaklaşması ile Balkanlar'da Türkiye için riskler azaldı ve Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkileri düzeldi. Dışişleri Bakanı'nın İran'a yaptığı ziyaret ekonomi ve enerji alanında Türkiye için küçümsenemeyecek bir işbirliğine ivme kazandırdı. Her ne kadar Kazakistan petrolünü Novorossisk'e taşıyacak boru hattının tamamlanması Boğazlar'dan tankerlerin geçmesinin yarattığı sorunları artırdıysa da bu gelişme ile eşzamanlı olarak Bakü-Ceyhan boru hattına uluslararası destek kuvvetlendi.
***
Buhran açısından Türkiye için önemli olan ABD ve AB ile olan ilişkilerdir. ABD'de yeni Bush yönetiminin kilit mevkilerini işgal edenler rahmetli Özal devrinde Türkiye'yi yakından tanımış olan ve onun bölgesel rolüne çok büyük değer veren kimseler. Daha şimdiden prensip itibarı ile pek hoşlanmadıkları Irak politikamıza karşı bile çok anlayışlı bir tavır takınıyorlar. Gereken reformlarda mesafe kat ettiği ölçüde Türkiye'ye uluslararası mali destek için büyük çaba harcayacakları muhakkak. Türkiye'nin bu zor zamanda AB ile üyelik süreci içinde bulunması da son derece olumlu bir faktör. IMF'de ve Dünya Bankası'nda ABD'nin yanı sıra AB'nin ileri gelen ülkelerinin de söz sahibi olduğu unutulmamalıdır.
***
Türk dış politikası bu müsait zeminden hareketle atılımlarına devam etmelidir. Kriz zamanında uzlaşıcı bir politikanın ödün vermek anlamına geldiği gibi bir komplekse kapılmayalım. Yunanistan ile ilişkiler ve Kıbrıs konusu kuşkusuz AB ile ilişkilerimizin bundan sonraki seyrinde gittikçe ağırlık kazanacaktır. Yunanistan'ın son açılımlarına karşı temkinli davranılmak gerekli ise de bazı resmi söylemlerindeki aşırı ürkeklik ve katılık şaşırtıcıdır. Türk-Yunan sorunlarının ve Kıbrıs meselesinin çözümü için yeni fikirlerden korkmayalım. Biz de üretelim. Biz üretmeyince başkaları üretiyor. Bunun yanında Avrupa güvenlik politikası gibi AB ile gerginlik yaratabilecek konularda daha dikkatli davranmakta yarar vardır. Kısa ve uzun süreli çıkarlar arasında denge kurmak şarttır. Temel parametreleri AB vizyonuna dayalı bir politika geliştirelim.
Paylaş