İlter Türkmen: Ege'de yeni diyalog denemesi

İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

Fırtına ile sakin havanın birbirini izlemesi, Türk-Yunan ilişkilerinin yıllardan beri gözlediğimiz özelliklerinden biridir. Bu inişli çıkışlı tarihi güzergáhın aslında basit bir nedeni var. İki ülke ne savaş yapabiliyorlar ne de tam bir uzlaşma! Bu açmazdan kurtulmak amacı ile haziran sonunda New York'ta buluşan iki dışişleri bakanı yeni bir diyalog denemesine girerek terörle mücadele, kaçak göç, örgütlü suç, uyuşturucu kaçakçılığı, ticaret, kültür ve çevre alanlarında işbirliği olanaklarının araştırılmasına karar verdiler. Bu maksatla hükümet temsilcileri temmuzda toplanacaklar. Cem ile Papandreu'nun çabalarını ve yapıcı yaklaşımlarını kuşkusuz alkışlamak gerek.

Türk Dışişleri Bakanı, Yunanlı meslektaşına 24 Mayıs'ta gönderdiği mektupta terörizmle mücadeleyi öngören bir işbirliği anlaşması yapılmasını istiyor ve ayrıca iki ülke arasındaki sorunların çözümü için bazı yöntemler üzerinde duran eski önerilerine yollamada bulunuyordu. Papandreu'nun yaklaşımı değişik oldu. Terör konusunda bir anlaşmaya kapıyı kapatmadı, fakat bu aşamada bir yükümlülük altına girmek istemedi. Bu bağlamda Avrupa Konseyi tarafından insan haklarına ilişkin olarak kabul edilen prensiplerin gözönünde tutulması gerektiğine değinmesi, terör kavramında görüşleri yakınlaştırmanın o kadar kolay olmayabileceğini gösteriyor. Yunanlı Bakan'ın ilişkilere genel yaklaşımı da farklı. Bugünkü koşullarda kıta sahanlığı gibi ihtilaflı konuların ele alınmasına öncelik vermiyor. İlk aşamada daha çok güven artırıcı ve ilişkileri bir derecede normalleştirecek ve havayı yumuşatacak adımları yeğliyor.

Cem-Papandreu mutabakatında Yunanistan'ın AB içindeki davranışını değiştireceğine dair bir işaret yok. Oysa, iki ülke arasında gerçekten bir güven ortamı yaratılacaksa, Yunanistan'ın en azından AB tarafından uzun zamandan beri Türkiye'ye vaat edilen mali yardımları bloke etmekten vazgeçmesi gerekirdi. Papandreu'nun bu alanda çaba harcadığı, fakat henüz sonuç alamadığı anlaşılıyor.

Yunanistan'ın muğlak yaklaşımı, iki politik görüşün çatışmasını yansıtıyor. Bir kesim Yunanistan'ın siyasetinde ana unsur olarak Avrupa'yı görüyor ve Türkiye'nin AB'ye üye olmasının Yunanistan'ın gerçek çıkarlarına uygun olacağını düşünebiliyor. Bir başka kesim ise, Ortodoks dogmasından ve Yunan milliyetçiliğinden hareketle Türkiye'nin Avrupa dışında tutulması mücadelesinde Yunanistan'ın ön safta olması gerektiğine inanıyor. Bu inancın öncülerinden biri de Başpiskopos Hristodulos. Bu zat, İstanbul Ortodoks Patriği'nin Türkiye'nin menfaatlerine hizmet ettiğini ve onun yetki ve görevlerinin kendisine devredilmesi gerektiğini iddia edecek kadar bağnaz siyasal muhalefete gelince, o da muhalefetini yapıyor ve hükümeti yanlış yolda olmakla suçluyor.

Sonuç: İki ülke iyi bir başlangıç yaptılar, fakat önlerinde çetin ve çetrefil bir süreç var. Daha önceki denemeler, yanlış anlamalar, iki taraf kamu oylarının duyarlıklarını tahrik edecek davranışlar, iç politikalardaki dalgalanmalar, heyecan yaratan medya kampanyaları veya Türkiye ile Yunanistan arasında hiç eksik olmayan aksiliklerden dolayı sekteye uğramıştı. Son girişimin başarılı olması için şimdi daha elverişli bir ortam mevcut. Ancak bir nokta unutulmamalıdır. Kıbrıs sorunu, istesek de istemesek de, Türk-Yunan ilişkilerinin bir parçasıdır ve diğer birçok uyuxşmazlıkların kaynağıdır. Bu sorun çözümlenmedikçe Yunanistan'ın gerek ikili gerek bölgesel planda Türkiye'nin çıkarlarına zarar verme politikası temelde değişmez.



Yazarın Tüm Yazıları