Ege ve Kıbrıs

HAFTA içinde Atina’da, Türk-Yunan Forumu’nun yılda iki kere yaptığı toplantılardan birine katıldım. Toplantıya, geçen defa olduğu gibi Kıbrıslı Türk ve Rum sivil toplumları da temsilciler göndermişlerdi.

Bu nedenle gerek Türk-Yunan ilişkileri, gerek Kıbrıs meselesi etrafındaki son gelişmeler konusunda oldukça kapsamlı bir görüş alışverişinde bulunma fırsatı doğdu. İzlenimlerimi kısaca aktarmak istiyorum.

* * *

Türk-Yunan ilişkileri bağlamında ilk dikkati çeken nokta, Yunan kamuoyunda son zamanlarda Türkiye karşıtlığının süratle artmasıdır. Son kamuoyu yoklamalarına göre şu anda halkın yüzde 60’ı, Türkiye’nin AB üyeliğine verilen desteğe karşı çıkıyor. Bu durumun başlıca nedenleri olarak şunlar gösteriliyor:

Ege üzerinde Türk savaş uçaklarının uçuşları ve bir Yunan pilotun ölümüyle sonuçlanan olay, Güney Kıbrıs’a Türk limanlarının açılmaması, Fener Patrikhanesi konusunda Türkiye’nin tutumu hakkındaki algılamalar ve Ruhban Okulu meselesi.

Yunan medyasının hemen her gün bu konularda ve genellikle Türkiye hakkında olumsuz haberler yayması da kuşkusuz kamuoyunun menfi eğilimine ivme veriyor. Ben Atina’da iken gazeteler Türk uçaklarının yine Yunan hava sahasını ihlal ettiklerini, Ege Denizi üzerinde bir Yunan uçağının çarpması nedeniyle düşen F-16 uçağı için Türkiye’nin tazminat istemeye hazırlandığını, 15 Haziran’da başlaması kararlaştırılan uçuş moratoryumunun tek taraflı olarak 1 Temmuz’a ertelendiğini yazıyorlardı.

Yerel seçimler yaklaştıkça iç politika kaygıları da daha ağır basıyor. PASOK Lideri Yorgo Papandreu beklenmedik bir tarzda Yunan karasularının 6 mil ötesine uzatılması üzerinde durdu. Fakat PASOK’a yakın kimseler, eski Yunan Dışişleri Bakanı’nın yalnızca Girit için böyle bir fikir ileri sürdüğünü belirttiler. Her neyse, bütün bu gelişmeler, 4 yıldan beri Ege sorunları üzerinde süregelen istikşafi görüşmelerin bir an önce sonuçlandırılması gereğini bir kere daha teyit etmektedir.

* * *

Kıbrıs’a gelince, görünebilir bir istikbalde kapsamlı bir çözüm olasılığının bulunmadığında herkes mutabık. Bir süre önce Kıbrıs’ın hem kuzeyinde, hem güneyinde yapılan kamuoyu yoklamalarında, Ada’nın bölünmesini isteyen Rumların oranının, aynı şekilde düşünen Türklerin oranından bile daha yüksek olduğunu ortaya koymuş.

Dolayısıyla bugünkü koşullar altında dikkatler kaçınılmaz olarak güven artırıcı önlemlere yöneliyor. Bu önlemler sayesinde hem çözüm arayışlarına daha elverişli bir ortam yaratılabileceği, hem de KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılmasını sağlayacak bir uzlaşmaya varılabileceği umuluyor. Ne var ki böyle bir uzlaşmaya varmak kolay değil.

Kıbrıs Rum tarafı, Maraş bölgesinin BM kontrolünde Rumların iskánına açılmasını, karşılığında da Türklerin Magusa limanından AB gözetimi altında direkt ticaret yapabilmesini öngörüyor. Fakat ihracat 60 milyon doları aşmadığından ve başlıca gelir kaynağı turizm olduğundan KKTC açısından Ercan Havalimanı’nın uluslararası trafiğe açılması çok daha önemli. Kıbrıs Rumlarının gündeminde ise de bu konu halen yok.

* * *

Şimdiki aşamada galiba ilk yapılması gereken şey, BM’nin önerisi doğrultusunda teknik komitelerin bir an önce toplanmasıdır. Bu komiteler sağlık, su kaynaklarının yönetimi, çevre, kriz yönetimi, suç önlenmesi gibi konuları ele alacaklar.

Toplantılar bir kere başladı mı diyaloğun genişletilmesi imkánları araştırılabilir. Ankara da teknik komiteler önerisine bildiğim kadarıyla destek veriyor.
Yazarın Tüm Yazıları