Paylaş
Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Boutros Ghali'nin bir deyimi var: ‘‘Dış politika, küçük devletler için önemlidir, büyük devletler onsuz da yapabilir.’’ Gerçekten büyük güçlerin, yanlış politikaları yüzünden, fazla bir zarara uğramadıklarını Soğuk Savaş sonrası dönemde özellikle gözlüyoruz. Balkanlar'da işledikleri hataların sonucu olarak ıstırap çeken Bosnalılar, Arnavutlar ve bölgenin diğer milletleridir.
Türkiye ne büyük ve ne de küçük devlet kategorisine girer, fakat coğrafi kaderi nedeni ile geçmişteki hatalarının bedeli çok ağır olmuştur. Atatürk ve İnönü'nün gerçekçi ve temkinli siyasetleri bu tarihi tecrübeye dayanır.
Bugün Türkiye bölgesel bir güçtür ve diplomasisini destekleyebilecek kuvvetli bir ordusu vardır. 55'inci hükümet bu gücü kullanarak Rus füzelerinin Kıbrıs'ta konuşlandırılmasını önlemiş ve Suriye'nin PKK'ya desteğine son verebilmiştir. Bu politikanın meyvesini 56'ncı hükümet toplamış, bir büyük devletin operasyonel desteğinden ve Yunanistan'ın PKK'yı himaye politikasını yüzüne gözüne bulaştırmasından ustaca yararlanarak Öcalan'ın Türkiye'de adalete teslimini sağlamıştır.
Bu başarılarının dışında Yılmaz ve Ecevit hükümetlerinin tutarlı ve uzak görüşlü politikalar ürettikleri ve uyguladıkları söylenemez. Örneğin, Kosova'da güdülen ‘‘kraldan fazla kral’’ taraftarı siyaset, Türkiye'yi diğer Balkan ülkelerinin katıldıkları diplomatik faaliyetlerin dışında tutmuştur. Çok taraflı ve ikili diyalogsuzluk marifet sayılmıştır.
57'nci hükümeti bekleyen çok kabarık dış politika gündeminde öncelik, iç gelişmelerle dış gelişmelerin birbirini etkilediği konularda olacaktır. Bunların başında Öcalan'ın yargılanmasının olası yankıları gelir. İdari ve teknik düzenlemeler, uygulanacak yöntemler, savunma avukatlarına tanınacak haklar ve gazetecilere sağlanacak kolaylıklar dahil yargılama sürecinin her yönü Batılılar tarafından kritik bir gözle izlenecektir. İşlediği sayısız cinayetler sebebi ile Öcalan'ın kanunların öngördüğü en ağır cezaya çarptırılması kaçınılmaz göründüğüne göre, hukuk kurallarının elverdiği ölçüde dava sürecinin kısa olmasında ve içeride ve dışarıda politik istismara fırsat verilmemesinde sayılamayacak kadar yarar vardır.
Son seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo ışığında Türkiye'nin genel insan hakları dosyasının da derhal ön plana çıkması beklenmelidir. Bizzat Anayasa Mahkemesi Başkanı, çok haklı olarak bu alanda kanunların ve uygulamaların eksikliklerine dikkati çektiğine göre, Batılı ülkelerin yaklaşım ve girişimleri yadırganamaz.
Sayın Ahmet Necdet Sezer'in açıklamasını irdeleyenler, Batı ülkelerinde de düşünceyi ifade özgürlüğünü kısıtlayan kanunların varlığına işaret ediyorlar. Bu gözlem doğrudur, ancak bu ülkelerde bazı hürriyetlerin kaçınılmaz sınırlamaları konusunda toplumda bir konsensüsün mevcut bulunduğu ve bu yüzden kısıtlayıcı kuralların çok nadiren uygulandığı unutulmamalıdır. Türkiye'de ise böyle bir konsensüsten söz edilemeyeceği gibi, siyasal ve ideolojik kutuplaşmalar düşünce hürriyetini tehdit eden kanun hükümlerinin karşıt görüşte olanlara uygulanması için devamlı bir psikolojik baskı ortamı yaratmaktadır.
Türkiye'nin dış politikasındaki en güncel sorunlar, içeride çözümlenmesi gittikçe daha ivedi ve zorunlu hale gelen sorunlardır. Bu alanda alınacak mesafe, Türkiye'nin dış siyasetine yeni perspektifler açar.
Paylaş