İlter Türkmen: Dış politikada kritik takvim






İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

İÇİNDE şu anda bocaladığımız ekonomik kriz muazzam bir siyasi gaf yüzünden patlak verdi, fakat krizin bütün unsurları uzun zamandan beri mevcuttu. Yıllardan beri güdülen sakat politikalar bir buhranın çıkmasına elverişli bir ortam hazırlamıştı. Mukadder sonucu orta yetenekte politik yöneticiler bile öngörebilirlerdi. Fakat ya göremediler veya gördülerse bile bir şey yapmadılar. İşler kendi kendine halledilir gibi bir hayale kapıldılar. Kendilerini aldattılar. Dış politika alanı ekonomiden pek farklı değildir. Ufukta beliren tehlikeler daha önceden sezilmezse, sonuç orada da hüsran olur. Diplomatik hataların bedelinin sadece siyasi değil, fakat ekonomik olacağı da hesaba katılmalıdır.

***

Dış politikada kritik kararların alınmasını gerektiren bir takvimin mevcut olduğunu çoktan beri biliyoruz. Bu takvimin bir kısmı çok kısa vadelidir. Mayıs ayı sonuna kadar Türkiye, AB ile NATO arasında gerçekleştirilecek kurumsal güvenlik işbirliği konusundaki tutumunu saptamak zorundadır. Kıbrıs konusunda ise en geç haziran ayında müzakere yöntemi ve olası bir çözüm hakkında özlü bir pozisyon geliştirmesi gerekecektir.

***

29-30 Mayıs tarihlerinde toplanacak olan NATO Bakanlar Konseyi, geçen yıl 14-15 Aralık'taki toplantıda Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği (ASGK) ile NATO arasındaki kurumsal işbirliği hakkında Türkiye'nin şiddetli itirazı yüzünden ertelenen düzenlemeleri yeniden ele alacak ve karara bağlamaya çalışacaktır. Oysa daha Türkiye ile NATO ve AB arasında tam bir anlaşma zemini oluşmuş değil. Türkiye'nin ASGK'nın tüm NATO planlama olanaklarından otomatik olarak istifade etmesine itirazını sürdürdüğü anlaşılıyor. İşin bizim için çetin bir yönü, bu alanda çok güvendiğimiz ABD'nin artık görüşlerimizi kısmen dahi olsa desteklemeyeceğini açıkça belirtmiş bulunmasıdır. Dolayısıyla Türkiye, NATO Bakanlar Konseyi'nde yine kararı bloke ederse tam bir yalnızlığa itilmiş olacaktır. İş bu kadarla da kalmayacak, AB üstelik ABD'nin desteği ile, kendi öz planlama yeteneklerini geliştirecek ve NATO ile bağları gevşeyecektir. Gerek ABD'nin gerek Türkiye'nin ve belki Fransa hariç birçok AB üyesinin önlemek istedikleri bir oluşum.

***

Türkiye, mayıs sonundaki NATO Konseyi'nde direnişini bu raddeye kadar götürür mü? Zannetmiyorum. Fakat Ankara'da konu ile uğraşan kurumlar arasında bütün parametreler göz önünde tutularak geniş bir AB perspektifi içinde mesele değerlendirilmezse, bir kaza olabilir. Böyle bir olasılığı politik seviyede önlemek lazım; çünkü bugünkü koşullar altında NATO ve AB ile ilişkilerimizde gerginlik yaratacak bir gelişmeye hiç ihtiyacımız yok. AB ile ASGK konusunda gerginlik esasen çok sağlam bir zeminde ilerlemeyen üyelik sürecini daha da zayıflatabilir.

***

Mayıs ayı Kıbrıs konusu bakımından da önemli. Ay sonunda Güney Kıbrıs'ta parlamento seçimleri yapılacak ve hemen arkasından Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında diyaloğu şu veya bu şekilde başlatmak amacıyla Birleşmiş Milletler ve ilgili ülkeler tarafından yoğun bir diplomatik faaliyet başlatılacak. KKTC geçen yıl kasım ayına kadar devam eden dolaylı müzakere sürecine artık katılmayacağını bildirdiğinden, yeni bir müzakere çerçevesi bulmak gerekecek. Fakat yöntem yeterli değil. KKTC ve Türkiye için belirleyici bir takvim var. Bir çözüme ulaşılamadığı ve AB bunda başlıca sorumluluğun KKTC ve Türkiye'de olduğu kanaatine vardığı takdirde, 2003 veya 2004 yılında Güney Kıbrıs'ın, tek başına, fakat hukuken bütün adayı temsil ettiği varsayılarak üyeliğe kabul edileceğine artık muhakkak nazarı ile bakılıyor. Ankara uzun müddet gerçeği görmek istemedi. Şimdi kısmen görüyorsa da henüz, çok uzun süreli olumsuz neticeler doğuracak bu olasılığı önleyebilecek kapsamlı bir politika üretmiş değil. Konuyu daha sonraki bir yazımda işleyeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları