Paylaş
Rusya'nın politikası geleneksel olarak hep bir esrar perdesi arkasında gizlenir. 1939'da Winston Churchill, ‘‘Rusya bir sır içine yerleştirilmiş bilmeceye sarılı bir muammadır’’ demekte haklı idi. Rusya, Kosova'da yine zikzaklı bir yol izledi; káh ilerledi, káh geriledi. Zaman zaman NATO'ya karşı eleştirilerinin tonunu yükseltti, tehdit edici demeçler verdi, ancak çözüm arayışlarına da özlü ve yapıcı katkıda bulundu. O kadar ki, Yeltsin, Saddam Hüseyin taraftarı olduğu için ABD'nin hiçbir zaman güven duymadığı Primakov'un yerine müzakereci olarak Çernomirdin'i tayin etti ve bir süre sonra Primakov'u başbakanlıktan azletti. Çözüme varıldıktan sonra uygulama aşamasında Rusya yeniden şaşırtıcı bir davranış içine girdi ve Priştine'ye gönderdiği 200 kişilik ufak bir müfreze ile Kosova'daki askeri sorumluluk alanlarının paylaşılmasında bir pazarlık kozu elde etmeye kalkıştı. Oysa NATO, kesimleri şimdiden beş üyesi arasında bölüştürmüş bulunuyor. Rusya'ya olsa olsa bu kesimlerden birinde bir bölge verilecek ve Rus kuvvetleri dolaylı şekilde NATO komutasına bağlanacak. Rusya bugün zayıf bir ülke, askeri giderlere bütçesinde ayırabildiği pay, toplam NATO savunma masraflarının ancak yüzde biri kadar! Sabık süpergüç içgüdüleri ile bazen şahlanıyor, fakat sonunda hep geriliyor.
* * *
Kosova sahnesindeki diğer aktörlere gelince, 1995'te Bosna'da olanın aksine, AB diplomatik alanda ön safta yer aldı. Haziran sonunda AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Finlandiya'nın cumhurbaşkanı ve deneyimli diplomat Ahtisaari, Belgrad ile başarılı bir müzakere yürüttü. Ülke küçük olsa bile, yetenekli bir devlet adamının ona ne büyük bir prestij kazandırabileceğini bir kere daha gördük. Diğer taraftan AB'nin ve özellikle Almanya'nın askeri ve siyasi alanda oynadığı rol, bir Avrupa savunma ve güvenlik kimliği arayışına yeni bir ivme verdi. AB ile ABD arasında tek kutupluluğun kapsamını kısmen daraltacak bir süreç başlıyor.
Yunanistan, Türkiye'deki genel kanaatin aksine, yalnızlığa itilmedi. Kamuoyunun şiddetli NATO aleyhtarı eğilimine rağmen Yunanistan, ittifakın genel politikasına asgari düzeyde ve kerhen de olsa uyum sağladı. Pangalos'tan çok daha ılımlı bir imaj yansıtan yeni Dışişleri Bakanı George Papandreu Moskova, Beijing, Belgrad ve Washington orasında mekik dokudu. Yunanistan, Kosova'daki barış gücüne Türkiye gibi bin kişilik bir birlikle katılıyor.
Türkiye'yi ele alırsak, ülkemiz NATO yükümlülüklerine tam bir sadakat gösterdi ve insancıl sorumluluklarını büyük bir özveri ile yerine getirdi. Ancak örnek tutumumuzla orantılı bir diplomatik varlık gösterdiğimiz söylenemez. Çözüme ulaşıldıktan sonra, çözüm bulma çabalarına katkımızın önemi konusunda bazı resmi demeçler verildi ise de, ne Türk ve ne de dünya kamuoyu bunun pek farkına varmadı. Şimdiden sonra diplomatik alanda daha aktif aktif davranmamız ve Kosova'nın ortaya çıkardığı gerçeklerden öncelikle Kıbrıs'ta yararlanmaya çalışmamız gerek. Sırplar ile Arnavutlar bir arada yaşayamayacaklarsa, Kıbrıslı Türkler ile Rumlar tek egemenlik çatısı altında nasıl tekrar bir araya gelebilirler? Konfederasyon veya sözcüklerin esiri olmamak için, aynı anlama gelecek bir çözümün inisiyatifini başkalarını beklemeden bizim almamız doğru olur. Müzakerelerde ilk atılıma geçen genellikle kazanır.
* * *
Güneydoğu sorunu ile Kosova arasında bir ilinti kurulabilir mi? Bu sorunun kesin bir cevabı yok. Siyasette ve hatta hukukta her zaman taban tabana zıt görüşler savunulabilir. Önemli olan bu sorunun tamamen nazari olmasıdır. Türkiye hem güçlü ve hem de NATO üyesi olduğundan benzerlik iddialarının kıymet-i harbiyesi hiç yoktur. Bizi NATO'ya sokan devlet adamlarımızı şükranla analım.
Paylaş