GEÇEN cumartesi günkü yazısında, Ertuğrul Özkök, 29 Ekim’de imzalanan AB Anayasası’na ekli AB Temel Haklar Şartı’nın düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin 10’uncu maddesinin yorumlanmasındaki güçlüğe dikkati çekiyor.
Çok hassas bir konuya değinen bu maddenin Devlet Planlama Teşkilatı’nca yapılan çevirisi şöyle:
’Herkes, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, toplum içinde veya özelde, ibadet ve öğreti vasıtasıyla dinini ve inancını ortaya koyma özgürlüğünü kapsar.’
Özkök ‘toplum içinde’ (public) ibaresinin ne anlama geldiğini sorguluyor, ‘Bu maddedeki ‘Public’ kelimesi ne anlama geliyor? Bizde tartışılan ‘kamusal alan’ mı, yoksa ibadethanelerde, mesela camilerde namaz kılma anlamında mı kullanılıyor? Ne bileyim, isteyen Taksim veya Concorde Meydanı’nın ortasında namaz kılabilecek mi?’ diyor.
* * *
10’uncu maddeyi, AB Şartı’nın 52’inci maddesinin 3’üncü fıkrası ile birlikte incelemek gerekir:
’Bu şartta yer alan haklardan, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Hakkında Avrupa Sözleşmesi’nde (AİHS) yer alan haklarla örtüşenlerin anlamı ve kapsamı, söz konusu sözleşmedeki haklarınki ile aynıdır. Bu hüküm, birlik hukukunun daha ileri bir koruma getirmesine engel olmaz.’
10’uncu madde ise AİHS’nin 9’uncu maddesinin tekrarından ibarettir. Dolayısı ile AİHS’nin 9.2 fıkrasındaki sınırlamalara tabidir: ’Dinini ya da kanılarını açığa vurmak özgürlüğü, demokratik bir toplumda ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için kanunda öngörülen zorunlu olan önlemlerle sınırlanabilir.’
* * *
Şartı yorumlayan hukukçular, AİHS’nin 9.2 fıkrasının esasen ulusal anayasal geleneklere ve bu konudaki ulusal mevzuatların evrimine uygun olduğunu vurguluyorlar. Kaldı ki vicdan ve din özgürlüğü alanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihadını da göz önünde bulundurmak gerekir.
AİHM’nin 4’üncü Dairesi, daha geçen 29 Haziran’da Türkiye’de üniversitelerde türbanın yasaklanmasının AİHS’nin ihlali olarak görülemeyeceğine karar vermiş ve Danıştay’ın ’türbanın cumhuriyetin temel prensipleri ile uyuşmadığı’ yolundaki görüşünü benimsemişti.
Mahkeme ayrıca türban takılmasının zorunlu bir dini görev olarak algılanmasının, aynı düşüncede olmayanların haklarının korunmasını da gündeme getirdiğini ve bu nedenle türban takma özgürlüğünün kısıtlanmasının bir sosyal ihtiyaca cevap verdiğini ifade etmişti.
Demek oluyor ki AİHM, dini inançları açığa vurmak özgürlüğü konusunda her ülkenin kendi siyasal ve sosyal yapısının zorunlu kıldığı kısıtlamaları geçerli görüyor.
* * *
Avrupa Anayasası kabul edilirse ve Türkiye, AB üyesi olursa Taksim’de dini ayin yapılması yasaklanabilecek.
Bizim kadar laiklik konusunda duyarlı Fransa da, Concorde Meydanı’nda ayine müsaade etmeyecektir. Fakat diğer AB ülkelerinde ne olacağı bilinemez. Kısıtlamalar AB hukukuna uygun; fakat zorunlu değil.