GEÇEN haftaki gelişmeler, devletin yönetim anlayışında, politika üretme ve uygulama metodolojisinde, kavramlaştırma kapasitesinde büyük zaaflar olduğunu gözler önüne serdi.
U-2 uçakları meselesinin de ortaya koyduğu gibi, Başbakan'ın kurumlardan zamanında doğru bilgi alamadığı, hükümete bağlı olması gereken yüksek memurların hükümetin politikasıyla taban tabana zıt tutumlar içine girebildikleri görüldü. Nitekim 7 Mart'ta Genelkurmay Başkanı, AB'nin bir ‘‘jeopolitik zorunluluk’’ olduğunun altını çizerken, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Harp Akademileri'nde ‘‘AB, Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor. Rusya bir yalnızlık içinde. Dolayısıyla Amerika'yı göz ardı etmeksizin İran'ı da içine alacak bir arayışa girmek gerektiğini düşünüyorum’’ diyebiliyordu. Orgeneral Kılınç'ın bu sözleri çok eleştirildi. Bunları tekrar kurcalamak niyetinde değilim. Olayın beni asıl şaşırtan bir başka yönü üzerinde durmak istiyorum.
***
Orgeneral Kılınç, 200 kadar personeli bulunan önemli bir kurumun başında bulunuyor. MGK Genel Sekreterliği'nin yetkileri çok geniş. Bakanlar Kurulu'nca onaylanan MGK kararlarının -ki hepsi tabii onaylanıyor- uygulamasını izleme sorumluluğu Genel Sekreterliğe kanunen verilmiş. Genel Sekreterlik bu yetki ile ülke politikalarının hemen hemen tamamını kapsayan çok geniş bir alanda değerlendirme ve yönlendirme yapmak imkánını elinde tutuyor. Genel Sekreterliğe bağlı yüksek rütbeli subayların başkanlığı altında bakanlıkların genel müdürlerinin katılımıyla sürekli toplantılar düzenleniyor. Genel Sekreterlik, bakanlıkların uygulamalarına müdahale edebiliyor.
***
Bence asıl üzücü olan, bu kadar bilgi akımına, ihtisasa ve yetkiye sahip bir kuruluşun başındaki kimsenin politik görüşlerindeki ve vizyonundaki saflıktır. MGK Genel Sekreteri, AB'nin aralarında tam bir ekonomik entegrasyon gerçekleştirmiş ve ortak değerler etrafında birleşmiş ülkelerden oluşan, federal yönleri bulunan, dünyada eşine rastlanmayan kendine özgü bir birlik olduğunun sanki farkında değil. Onu basit bir gruplaşma veya ittifak zannediyor ve klasik kuvvet dengesi yaklaşımıyla ona alternatif arıyor. AB'ye tek alternatifin AB dışında kalmak olduğunu galiba fark edemiyor. Evet, AB dışında kalmak mümkündür; bu Türkiye için dünyanın sonu da olmaz. Peki ne olur? Besbelli, otoriter, baskıcı ve güdümlü bir seçim demokrasisi olarak kalır, ekonomik büyüme ivmesini çok zor yakalar, politik ve sosyal kutuplaşmaları daha da keskinleşir, beyin ve sermaye göçü tehlikeli boyutlara ulaşır, savunmaya ayırabileceği kaynakları daha da azalır. Buna razı isek zaten mesele yok.
***
Orgeneral Kılınç'ın Rusya'yı yalnızlık içinde görmesi de bir hayli garip. Daha birkaç gün önce Fransa'daki bir toplantıda çok ünlü iki Rusya uzmanıyla konuşma fırsatını buldum. Her ikisi de Başkan Putin'i göklere çıkarttılar. Rusya'yı yeniden uluslararası ağırlığı olan bir ülke haline getirmekte olduğunu söylediler. AB ülkelerinin Rusya ile ilişkileri bizim ilişkilerimizin çok ötesinde gelişiyor. Rusya'ya fırsat verilse yarın AB'ye girmek ister. Başkan Putin'in Başkan Bush ile de çok yakın ilişki kurduğu unutulmamalı. Putin bugünün lideri, biz dünün liderleriyle yetinmek zorundayız.
***
MGK Genel Sekreteri alternatif vizyonuna İran'ı da sokmuş. Aslında İran ile ilişkilerimizin geliştirilmesine ben de taraftarım. İran'ın uzun vadede İslam ülkeleri içinde ilk demokratik evrimi yapabileceğini düşünenlere de katılıyorum. Fakat Rusya için olduğu gibi, İran'la yakınlaşmaya AB üyeliği engel değil ki. Aksine AB üyeliği bütün Avrasya'da politik nüfuzumuzu artıracak. Yunanistan'ın AB üyesi olduğu için Balkanlar'da gittikçe artan rolüne bakın.
***
Son bir nokta: Diplomatik bilgiçlik taslayanlardan bazıları General Kılınç'ın sözlerinin aslında AB'ye bir ‘‘uyarı’’ niteliğinde olduğunu ileri sürdüler. İnandırıcı olmayan uyarı ne işe yarar? AB, Türkiye'nin İran'la ve Rusya ile ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmesinden niye korksun? Kendisi de aynı şeyi yapıyor. Soğuk Savaş sonrası denklemleri ve yeni düşünce modellerini anlamakta galiba çok zorlanıyoruz. Yazık, tarih ile randevumuzu yine kaçıracağız. Gelecek kuşaklar bu hatayı affetmeyecekler.