TÜRKİYE dış politika alanında yakın tarihinin kuşkusuz en çetin bir devrinden geçmektedir.
Her zamandan fazla deneyimli ve karar alma yeteneğine sahip, asgari bir vizyonu bulunan liderlere ve politikacılara muhtaçtır. Ne yazık ki talih bu açıdan yardım etmedi. Şayet AKP Başkanı Tayyip Erdoğan geçen kasımda seçimlere katılmaktan men edilmeseydi ve başbakanlığa gelebilseydi, durum belki değişik olabilirdi. Gerçekten de Erdoğan zamanlamanın önemini daha iyi idrak eden, karar ve risk alabilen bir lider izlenimini veriyor. Tabii pastanın lezzeti ancak yemekle anlaşılır, 9 Mart'tan sonra göreceğiz.
* * *
Gül hükümetinin en büyük hatası, güçlükleri sürekli ertelemesi, kamuoyunu aydınlatmayı ve yönlendirmeyi hiç bilmemesi, hükümet içinde bile bir oydaşma yaratamaması olmuştur. Şayet Başbakan çarşamba günü Genelkurmay Başkanı'nın veciz ve dengeli konuşmasında yaptığı gibi meselenin gerçek niteliğini ve boyutlarını ortaya koymuş olsaydı, Meclis'teki yenilgiyi büyük olasılıkla önleyebilirdi. Unutmamak gerekir ki, Avrupa ülkelerinin çoğu Başkan Bush'un savaş mantığını reddetmekle beraber, ABD ile ilişkilerinin temel öğelerini göz önünde tutarak ona bir ölçüde destek verebiliyorlar. Uzağa gitmeye lüzum yok, Yunanistan'a bakalım. Şu anda AB dönem başkanıdır ve dolayısıyla Fransa ve Almanya'nın tutumlarını hesaba katmak mecburiyetindedir. Yine de üslerini ve limanlarını ABD'ye açtı ve üstelik Körfez bölgesine bir savaş gemisi gönderdi. Türkiye'nin konumu elbette farklıdır; fakat stratejik önemi coğrafyasından kaynaklanmıyor mu? Bu koz kullanılabildiği ölçüde değer ifade eder, soyut kaldığı takdirde bir artı olmaktan çıkar. Kaldı ki, ne kadar büyük hata olursa olsun, bir ABD askeri müdahalesinden en fazla etkilenecek olan ülke Türkiye'dir. Bölgedeki yeni oluşumlarda söz sahibi olmaya en çok onun ihtiyacı vardır.
AKP eleştirilebilir, fakat hiç değilse parti içinde güzel bir demokrasi örneği verdi. CHP'ye gelince, Meclis'teki performansıyla demagojinin şahikasına çıktı. CHP bugün ucuz ve çağdışı bir milliyetçilikte ve hatta din istismarında melce bulmuş bir sol dogmanın güdümündedir. Yönetim biçiminin ise nasıl çağrışımlar yaptığını hepimiz biliyoruz.
* * *
Türkiye için Irak çok önemli; fakat uzun sürede Türkiye'nin kaderini daha fazla etkileyecek olan sorun Kıbrıs'tır. BM Genel Sekreteri son sunduğu belgenin referanduma sunulması taahhüdünün 10 Mart'ta Lahey'de imzalanmasını bekliyor. Perşembe günü Çankaya'da Cumhurbaşkanı Denktaş'ın katılımıyla yapılan toplantıdan çıkan olumsuz sonuca rağmen, Türkiye ve KKTC, Annan'ın çağrısına topyekûn ret cevabı vermenin sonuçlarını dikkatle incelemelidirler. Kıbrıs'taki fiili durumun bugün sağladığı avantajların erozyona uğraması, stratejik dengenin aleyhe dönmesi, Kıbrıs Türklüğünün bölünmesi gibi tehlikeler hafife alınamaz. Diğer taraftan, bırakın Türkiye'nin AB üyeliğini, AB ile üyelik müzakerelerinin başlamasının bile imkánsız gelmesi olasılığı kuvvetlidir. Aslında Annan'ın son önerileri Güney Kıbrıs'ı da köşeye sıkıştırmıştır. Güney Kıbrıs referandumu reddederse veya Güney'deki referandum olumsuz sonuç verirse, Kopenhag zirvesi kararına rağmen AB'ye üyelik sürecinde zorlanabilir. Gerçi 16 Nisan'da imzalanacak Katılım Atlaşması on ülkeyi kapsamaktadır ve bundan Güney Kıbrıs'ı ayıklamak artık pek mümkün değildir. Fakat Avrupa Parlamentosu'nda her üyelik için ayrı oylama yapılacaktır. Güney Kıbrıs işte o aşamada bir kazadan çekiniyor. Yeni Güney Kıbrıs Lideri Papadopulos'u bu sıkıntıdan ancak Cumhurbaşkanı Denktaş'ın Lahey'de referanduma hayır cevabı vermesi kurtarabilir. Buna karşılık Denktaş'ın ve Türkiye'nin cevabı olumlu olur, referandumu istemeyen taraf Güney Kıbrıs olursa veya her iki tarafın kabul edeceği referandumda KKTC halkı evet, Güney Kıbrıs halkı ise hayır derse yeni bir sayfa açılır. Basiretli ve yaratıcı bir politika ile KKTC'nin ayrı bir devlet olarak tanınması gündeme gelebilir.
* * *
Kıbrıs için 10 Mart'tan sonraki politik denklem iyice hesaplanmalıdır. Türkiye, bir gün Almanya modelindeki gibi, Kıbrıs'ta da Kuzey'in Güney'e düpedüz iltihakı ile AB üyeliği arasında tercih yapmak durumunda bırakılmamalıdır. Duygusallığa ve kalıp fikirlere dayanan salvolar hiçbir şey halletmez ve sonunda hüsran getirir.