Cumhurbaşkanı’nın Erivan ziyaretinin arkası gelecek mi?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
"İYİ biten her şey iyidir." Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyareti de iyi geçti.
Herhangi bir tatsızlık veya taşkınlık olmadı. Protestolar yaygın değildi. Stadyumda Ermeni seyirciler örnek teşkil edecek bir temkin ve olgunluk sergilediler.
Ermenistan Cumhurbaşkanı da herhalde Gül’ün davetine icabetle rövanş maçı için Türkiye’ye gelecek. Ne var ki, maçtan maça devlet başkanları ziyaretleriyle yetinilemez. Geçen cumartesi günkü yazımda Gül’ün ziyareti somut sonuçlara dönüşmezse, bunun iç politikada polemikleri tahrik etmesinin şaşırtıcı olmayacağını belirtmiştim.
Ayrıca, Cengiz Çandar’ın Radikal Gazetesi’ndeki 7 Eylül tarihli yazısında ifade ettiği gibi "...Cumhurbaşkanı’nın Erivan’a gelişiyle taçlanan yakınlaşmayı iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırların açılması izlemez ise ortaya müthiş bir hayal kırıklığı çıkacak Bunun yol açacağı kopukluğun üstesinden gelmek, bugüne dek zaten var olan zorlukları aşmaktan çok daha zor olacak".
* * *
Anlaşılan Gül’ün ziyareti yalnızca protokoler ve sembolik bir ziyaret olmamış. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, Erivan’da bulunan medya mensuplarına Gül’ün Erivan’dan ayrılmasından sonra Ali Babacan ile bir araya geldiklerini ve iki ülke arasında sınırın açılması ve diplomatik ilişkiler kurulması sürecini başlatmak konusunda mutabık kaldıklarını açıklamış.
Bu gelişme, Türkiye’nin tutumunda çok özlü bir değişiklik anlamına gelir; çünkü şimdiye kadar, sınırın açılması ve diplomatik ilişkiler başlatılması fiilen Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ ihtilafının peşinen çözümlenmesi şartına bağlanmıştı.
Bundan sonra iki süreç bir arada mı yürütülecek, yoksa Türkiye-Ermenistan ilişkileri tamamen ayrı bir çerçevede mi ele alınacak? Bunu tam bilmiyoruz. Ne var ki, Karabağ sorununun süratle çözümlenmesi o kadar kolay olmaz. İki süreci birbirine bağlamak, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini sürüncemede bırakır.
Bugüne kadar sınırın açılması ve diplomatik ilişki kurulmasına karşı ileri sürülen savlar vardı. Bunların başlıcası, Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebinden vazgeçmediği savıydı. Özellikle Ermenistan’ın bağımsızlık deklarasyonunda Doğu Anadolu için "Batı Ermenistan" ifadesinin mevcut olduğu ve anayasasının da bu deklarasyona atıfta bulunduğu ileri sürülüyordu.
Deklarasyon ile anayasadaki yazılış biçimi somut toprak talebi anlamında ise o zaman, neden Ermenistan’ı ilk tanıyan devletler arasında yer aldık sorusu ister istemez akla geliyor.
Bir başka görüşe göre, problem Ermenistan’ın 1921 tarihli Kars Antlaşması’nı teyit etmeye yanaşmamasından kaynaklanıyordu. Bu takdirde de yine neden tanıma sırasında sınırın peşinen tanınmasında ısrar etmediğimiz izahsız kalıyordu.
* * *
Bundan birkaç yıl önce Türkiye-Ermenistan Barışma Komisyonu’nun üyesiydim. Komisyon dağılmadan önce Türk ve Ermeni üyelerinin koordinatörleri, sınırın 1921 Kars Antlaşması temelinde açılması yolundaki görüşlerini Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlarına bir mektup ile ilettiler.
Ermeni üyeler, o zaman sınırın karşılıklı olarak tanıyan Kars Antlaşması’nın teyidi konusunda Erivan’ın menfi bir tutum içinde olacağına ihtimal vermiyorlardı. Sonra ne olduğundan haberim yok. Fakat sınırın açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması konusundaki isteksizliğimizin başlıca nedeninin Azerbaycan’ı gücendirmemek olduğunu tahmin ediyorum.
Belki de yine aynı nedenledir ki, ilişkilerin geliştirilmesinde öncelik iki taraf tarihçilerinin bir araya gelmesine verilmişti; çünkü tarihçiler toplantısı doğrudan Azerbaycan’ın itirazını çekecek nitelikte görülemezdi.
Tarihçilerin aralarında, 1915 olayları hakkında uzlaşma yansıtan bir tarihi yorum üzerinde anlaşmaları ise neredeyse imkánsızdı.
Cumhurbaşkanımızın inisiyatifinin Türkiye ile Ermenistan arasında nihayet normal iyi komşuluk ilişkilerine yol açması, kendi sorunlarımızı çözmede şimdiye kadar bizi frenleyen kıskaçlardan kurtulmaya başladığımızı da kanıtlayacaktır.