‘ÇIKIŞ stratejisi’ daha çok askeri bir terim. Bir harekátın başarısızlığı halinde zararı kabil olduğu kadar sınırlayan alternatif bir stratejinin önceden planlaması anlamına geliyor.
Bu kavram aynı zamanda ve belki de daha fazla diplomasi için geçerli. Muayyen bir amaca ulaşmak için uygulamaya koyduğunuz politikaların ters tepmesi olasılığını göz önünde tutarak kayıpları asgariye indirecek bir opsiyonu daima aklınızda tutmanız gerekir. Bunun aksi, körü körüne bir politikaya bel bağlamak ve sonuç ters olunca apışıp kalmaktır. Aslında gerek askeri gerek diplomatik alanda çıkış stratejisinin en güzel örneklerini Atatürk vermiştir. Ne yazık ki onun akılcı ve pragmatik politikasından uzaklaştıkça diplomasimiz tam bir kilitlenmeye hapsediliyor. Sonuçları ne olursa olsun, çağdışı milliyetçilik edebiyatına ve kıvırtma ve erteleme politikasına sığınmaktan başka çare kalmıyor. Türkiye'de bugün hüküm süren bağnazlık ve ürkeklik karışımı politika ile ne Lozan, ne Montrö ve ne de Zürih ve Londra anlaşmaları imzalanabilirdi, çok büyük olasılıkla NATO'ya bile giremezdik.
* * *
Kıbrıs politikamız opsiyonları iyi teşhis edememenin sakıncalarının en belirli örneğidir. Çok geriye gitmeyelim. 1999 Helsinki Zirvesi'nden beri çözüm konusunda yapıcı ve yaratıcı bir siyaset güdemediğimiz takdirde 2002 Aralık ayındaki Kopenhag zirvesinde Güney Kıbrıs'ın AB'ye kabul edileceği besbelliydi. Biz uzun süre buna ihtimal vermedik. Ayrıca antlaşmaların hukuken Kıbrıs'ın Türkiye'den önce AB'ye girmesine imkán bırakmadığına kendimizi inandırdık. Dışişleri Bakanlarımız Avrupalıları korkutmak için kriz senaryoları çizdiler. Sonunda Güney Kıbrıs AB'ye girdi ve hiçbir şey yapamadık.
Şimdi yine bir çıkış stratejisi ortada gözükmüyor. 28 Şubat'a kadar veya Mart'ın ilk yarısı içinde bir çözüme varılamazsa 16 Nisan'da Güney Kıbrıs AB ile katılım antlaşmasını tek başına imzalayacak. Bundan sonraki olası senaryolara kısaca bir göz atalım.
İlk önce KKTC'yi ele alırsak orada istikbal için umudunu çözüme ve AB'ye bağlamış olanlar büyük bir düş kırıklığına uğrayacaklardır. Bu yüzden göçün süratlenmesi ve Kuzey Kıbrıs nüfusunun azalması gibi bir durumla karşılaşabiliriz. Ada'da Türk nüfusunun azalması Kıbrıs davasının temel öğesini zayıflatır. Diğer taraftan Kopenhag AB zirvesinde alınan kararın da olumsuz etkisi hissedilecektir. Bu karara göre AB müktesebatı Kuzey'de tatbik edilmeyecek, fakat Kıbrıslı Türklere ‘‘Kıbrıs hükümeti’’ ile danışılarak yardım yapılabilecektir. Açıkçası Kıbrıs Türklerine azınlık muamelesi öngörülüyor. KKTC'de Aralık'ta yapılacak Meclis seçimleri ve diğer siyasi gelişmeler ise Türkiye ile KKTC arasında gerilim yaratabilir. Kuzey Kıbrıs ekonomisini sırf daha büyük kaynak transferi veya daha ileri entegrasyonla kuvvetlendirebileceğimizi sanıyorsak, yine yanılıyoruz. Siyasi istikrara dayanmayan ekonomik büyüme olamayacağını kendi deneyimlerimizle bilmiyor muyuz?
* * *
Çözümsüzlük halinde Türkiye için sonuçlar daha iç açıcı değildir. Evet AB ülkelerinin hükümetleri Türkiye ile gerginlik aramayacaklar ve dikkatli davranacaklardır. Fakat Avrupalı parlamenterlerin Türkiye'nin AB'ye ait toprakları işgal ettiğini iddia etmelerini nasıl önleriz? Çözümsüzlük, özellikle Güney Kıbrıs'ta Şubat'ta yapılacak başkanlık seçimlerinde AKEL'in adayı Papadopulos kazanırsa, 2004 yılında AB ile Türkiye arasındaki müzakerelerin başlamasını bile bloke edebilir. Kaldı ki, çözüm olmadan müzakere süreci başlasa bile, AB üyeliğinin gerçekleşemeyeceğini artık herhalde biliyoruz.
Kofi Annan önerileri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Güney Kıbrıs vatandaşlarının açtıkları davaların düşmesini sağlayacaktı. Çözüm olmayınca 2500 kadar dosya işleme konulacağı gibi, yeni davalar açılacaktır. Kararlaştırılan muazzam tazminatlar ödenmeyince zaten Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nin izleme yöntemine tabi bulunan Türkiye'nin Konsey üyeliğinin düşmesi gündeme gelebilecektir. Bir nokta daha: Güney Kıbrıs AB ile ilişkilerimizde bundan sonra kaçınılmaz olarak muhatabımız olacaktır. Onu dolaylı olarak tanımış olmayacak mıyız?
Bu liste daha çok uzar. Bir çıkış stratejimiz var mı? Varsa bile çok iyi gizleniyor. Tabii kendimize zarar vermeyecek bir stratejiden söz ediyorum.