TÜRK Ceza Kanunu etrafındaki tartışmalar sırasında CHP, AB üyeliği sürecini kuvvetle destekleyen bir parti imajını vermeye özen gösterdi.
CHP’nin bu sürece özellikle uyum kanunlarının -MGK’ya ilişkin olanlar dahil- TBMM’de görüşülmesi sırasında katkıda bulunduğu kuşkusuzdur. Uluslararası temaslara daha yatkın CHP’li milletvekilleri de Avrupa’daki muhataplarıyla görüşmelerinde çok yararlı olmaktadırlar. Ancak bu olumlu tabloda dikkatten kaçmaması gereken bir nokta yok değil.
CHP, Kıbrıs’ta Annan Planı çerçevesinde bir çözüme şiddetle muhalefet etmiş, planın Kıbrıs’ta referanduma sunulmasına karşı gelmişti. TBMM’deki müzakerelerde CHP temsilcilerinin ateşli nutuklarını unutmak mümkün değil.
Oysa AKP, CHP’yi dinleyip referandumu engelleseydi veya referandumda Kıbrıslı Türklerin aleyhte oy vermesi yönünde bir tutum içine girseydi, AB süreci kesinlikle tıkanmış olacaktı. Dolayısıyla CHP’nin AB sürecindeki rolü biraz ikirciklidir.
***
CHP’nin bir iddiası daha var. Geçenlerde Genel Başkan Deniz Baykal, Irak savaşına katılacak ABD kuvvetlerine Türkiye’den geçiş verilmesini öngören 1 Mart 2003 tezkeresinin Meclis’te reddinde CHP’nin oynadığı rolü hatırlattı. CHP’nin bu tutumuyla AB politikasının önünü açtığını vurguladı.
Başka bir deyimle, CHP’nin ifrata vardırdığı ABD karşıtı tutum sayesinde AB’nin Türkiye’ye daha büyük sempatiyle bakmasını sağlamışız.
Doğruluğu şüpheli bir varsayım. Irak savaşına muhalefet eden Almanya, topraklarındaki üslerin kullanılmasına hiç itiraz etmemişti. ABD’ye en fazla kafa tutan Fransa’ya gelince, bugün Türkiye’nin üyeliğine, hatta müzakerelerin başlamasına en büyük itiraz oradan gelmiyor mu?
***
Baykal’a göre 1 Mart tezkeresi reddedilmeseydi, Irak’a gönderilecek kuvvetlerimiz büyük zayiata uğrayacak ve her gün oradan tabutlar gelecekti. Bu görüşe katılmak imkánı yok; çünkü 1 Mart tezkeresi Amerikan kuvvetlerine geçiş veriyor; fakat Türk kuvvetlerinin operasyonlara katılmasını kesinlikle öngörmüyordu.
Türk askeri ancak sınırın öte tarafında birkaç kilometre derinlikte bir alanda konuşlandırılacaktı. Bu suretle Kuzey Irak’taki olayları bir ölçüde etkileyebilecektik. Hatta emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’nın kanaatince, gelecekte Türkiye’nin başını ağrıtacak olan tehditlerin ve olayların önlenmesi ancak tezkerenin kabulüyle sağlanabilirdi.
Olabilir; fakat tezkerenin Meclis tarafından kabul edilmemesinin daha hayırlı olduğunu düşünenlerin de haklı bir tarafı var; çünkü Türk ve Amerikan makamları arasında o zaman öngörülen işbirliğinin uygulanmasında büyük olasılıkla güçlükler ve sürtüşmeler ortaya çıkabilecekti.
***
Aslında 2003 Ekim’inde TBMM’nin Irak’a asker göndermek konusunda aldığı karar çok daha riskliydi. Şayet Iraklıların ve özellikle Kürtlerin muhalefeti karşısında Meclis kararının tatbikinden vazgeçmeseydik, tabutları işte o zaman görecektik.
CHP’nin ekimde bu kararın aleyhinde oy vermiş olması tabii onun lehine bir puandır. Baykal galiba iki tezkereyi birbirine karıştırdı.
Önümüzdeki devrede gerek Avrupa’da, gerek Ortadoğu ile Kafkasya’da zor ve çetrefil sorunlarla karşı karşıya geleceğiz. Kıbrıs’ı da unutmayalım. İktidar ile muhalefet arasında ahenk ve işbirliği her zamankinden daha önemli olacak.
AB konusunda, bazı kopukluklarla da olsa beliren uzlaşma eğilimi cesaret vericidir. AKP ile CHP aynı dava etrafında birleştikleri takdirde güçlüklerin aşılması daha kolay olacaktır.