İlter Türkmen: Çağdaşlaşma

İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

GEÇENLERDE, bir Fransız dostumla, Yunanistan'daki kimlik belgelerinde din hanesinin kaldırılmasını isteyen hükümete karşı Rum Ortodoks Kilisesi'nin şiddetli tepkisinden söz ediyorduk. Laiklik gereği, Fransa gibi Türkiye'de de böyle bir uygulamanın mevcut olmadığını zannediyordu. Nüfus cüzdanlarında dinin belirtildiğini söylediğim zaman inanmak istemedi, yanıldığımı sandı. Nüfus cüzdanımı çıkarıp gösterince de hayretler içinde kaldı.

Evet, Yunanistan anayasal bakımdan teokratik bir devlet, fakat köklü dini taassup geleneğine rağmen Avrupa Birliği içinde modernleşmeye ve laikleşmeye çalışıyor, bu yolda siyasi bir irade ortaya koyabiliyor. Bizde ise laiklik sistemindeki gediklere şimdilik dokunulamıyor. Kaldı ki daha geniş boyutta modernleşme kavramı konusunda da bir ‘‘consensus’’ olduğu söylenemez. Atatürk bunu tarif etmiş ve ‘‘muasır medeniyet seviyesi’’ demişti. Bu tarife uyulacaksa, referansımız 21'inci asrın başındaki uygarlık düzeyi olmalıdır. Küreselleşmeye uyum; demokratikleşme, insan hakları, devletin değil bireyin üstünlüğü, politik ve ekonomik liberalizm, insan haklarına saygılı bir demokrasi içinde ne kadar güç olursa olsun her soruna çare bulunabileceği inancı, iyi yönetim olarak Türkçeye çevirebileceğimiz ‘‘governance’’, şeffaflık, devletin sosyal sorumluluğu, devletle sivil toplum arasında ileri bir işbirliği... AB'nin talepleri bunlardan başka bir şey değil. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyemezsek, AB'ye girsek de girmesek de, devlet ve toplum olarak 21'inci yüzyıl trenini kaçırırız.

*

Modernleşmenin temel unsurlarından olan politik ve ekonomik liberalizm konusunda Türkiye şimdiye kadar çelişkili bir gelişme içinde oldu. Nisbi politik liberalizm devrinde ekonomik alanda devletçiliğe saplandı, otoriter rejimler iktidarda iken liberal ekonomi kurallarına daha yatkın oldu. Bir süre iki eğilim birleşti, fakat daha sonra sayıları oldukça kabarık politikacılarımızın ve aydınlarımızın bir türlü kurtulamadığı ve devletin putlaştırılması anlamına gelen jakobenizm tutkusu tekrar galebe çaldı.

AB üyelik sürecinin gerekleri demokratikleşme çalışmalarına şimdi bir ölçüde ivme vermiş bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin başkanlığı altında çeşitli bakanlık ve kurumların temsilcilerinden oluşan bir alt komisyon, şubat ayında demokrasi ve insan hakları açısından Kopenhag kriterlerine uyulması için alınması gereken yasal ve idari önlemleri belirten kapsamlı bir rapor hazırlamıştı. Daha sonraki bir aşamada rapordaki önerilerin gerçekleşmesi bir takvime bağlandı. Örneğin, Medeni Kanun'un 2001 yılının sonuna kadar yasallaşması, Ceza Kanunu'nun ise aynı tarihte TBMM'ye sunulacak hale getirilmesi öngörülmüş. Bu değerli rapor şimdi Dışişleri Bakanı'na sunulacak ve o da herhalde Başbakanlığa gönderecek. Başbakan raporun İnsan Hakları Koordinasyon Üst Kurulu'nca incelenmesini isteyebilir.

*

Alt Komisyon'un raporu Kopenhag kriterlerinin tümünü kapsamıyor. Özellikle AB terminolojisinde ‘‘azınlık hakları’’ denilen bireysel kültürel haklar konusunda karmaşık bir yazılış biçimine yer verilmiş. ‘‘Anayasamızda kapsayıcı vatandaşlık ilkesinin benimsenmesi ile uyum sağlanması’’ndan bahsediliyor ve şöyle deniyor: ‘‘Demokrasi ve eşit vatandaşlık anlayışı çerçevesinde bireysel haklar temelinde karşılanabilecek hususların ise, Anayasa'da belirlenen temel kuruluş ilkeleri ve kamu düzeninin korunmasına dair hükümler saklı kalmak kaydıyla, önyargıların aşılarak hoşgörüye dayalı bir yaklaşımla ayrıca değerlendirileceği düşünülmektedir.’’ Yaklaşım yapıcı, fakat somut öneri yok.

İlginç olan Başbakan Ecevit'in tepkisi. Raporun bir üyenin kişisel görüşleri olduğunu ileri sürmüş! Herhalde bu çalışmadan haberi yoktu. AB'ye hazırlık sürecindeki koordinasyona ne demeli?

Yazarın Tüm Yazıları