Paylaş
6 Şubat tarihinde ‘‘Eski Dostlar’’ başlığı ile yayınlanan yazım hakkında rahmetli Hasan Işık'ın oğlu Yusuf Işık'tan bir mektup aldım. Buna sütunumda yer vermemi istiyor. Ben de mektubun metnini olduğu gibi okuyucuların bilgisine sunmayı görev biliyorum:
***
‘‘...Yazınızda yer alan ‘Bazen zannedildiğinin aksine rahmetli Büyükelçi Hasan Işık'ın 1970'li yıllarda Marsilya'da bir anıt dikilmesi üzerine aniden görevini bırakarak Türkiye'ye dönmesi, o zaman da hiçbir işi halletmemişti. Efelik alkış toplar, mesele çözümlemez. Politikada işe yarayabilir, diplomasi ile uyuşmaz. Bir büyükelçinin görevi başında olmasına en fazla kriz zamanında ihtiyaç vardır' şeklindeki bölümde yaptığınız değerlendirmeleri dayandırdığınız olguların açıklanıp tasrih edilmelerine ihtiyaç bulunduğu kanısındayım. Birincisi, babam Hasan Işık'ın 1973 yılında Türkiye'ye dönmesi o dönemde Marsilya'da dikilen anıtın açılışına, dönemin Fransız hükümetinin bir bakanının katılması ile ilişkili olmuştur. Bu bağlamda babamın diplomasi anlayışında uluslararası ilişkilerde kinin desteklenmemesi gereğinin çok önemli bir yer tuttuğunu belirtmek isterim. İkincisi, dönüşü ani olmayıp söz konusu bakan katılımını önlemeye yönelik yoğun çabalardan sonra gerçekleşmiştir. Üçüncüsü, bu hareketi alkış toplamaya ve politikaya yönelik efelik olarak değerlendirirken başvurduğunuz ve bir büyükelçinin her kriz koşulunda ülkesini temsil ettiği başkentte kalması gerektiği anlamına gelen ifadenin yanıltıcı bir nitelik taşıdığı kanısındayım.
***
Ayrıca, AB'ye üyelik süreci, Kıbrıs gibi konulardaki yaklaşımlardan da anlaşılacağı üzere Dışişleri'nde ve daha sonraki görevlerinde Hasan Işık'ın ulusal çıkarların titizlikle, gerçekçi bir biçimde ve uzun vadeyi de yeterince gözeterek korunması anlayışını, gerek efelik gerekse de her söyleneni tepkisiz yapma eğilimlerine feda etmemeyi başarmış olduğu kanısındayım. Dolayısıyla dayandıkları olgulardaki eksikliklere ek olarak yazınızda babam hakkında yaptığınız değerlendirmelerin de isabetsiz olduğu düşüncesindeyim.’’
***
Yusuf Işık’ın görüşlerine saygı duyuyorum. Kullandığım ‘‘efelik’’ tabirinin de talihsiz olduğunu kabul ederim. Fikrimi başka bir şekilde ifade edebilirdim. Ancak, yine de konunun özü hakkındaki görüşümü değiştirebileceğimi sanmıyorum. Diplomasi bir bilim değildir, bir sanattır ve her sanat gibi ne şekilde icra edileceği hususunda yaklaşımların farklı olması doğaldır. Bir büyükelçinin protesto anlamında merkeze dönmesinin sakıncalarından biri, yanlış yorumlanması ihtimali yüzünden onu tekrar geri göndermenin zorluğudur. Nitekim rahmetli Hasan Işık Paris'e geri dönememiştir. Bugün de Paris Büyükelçimiz görünüşte danışma için, fakat aslında protesto amacıyla geri çekilmiştir ve Türkiye'deki ikameti uzamaktadır. Büyük olasılıkla 24 Nisan'da Paris'te bir ‘‘soykırım’’ anıtı dikileceğinden daha çok uzun süre burada kalması gerekecektir. Ondan sonra da geri gönderilmesi için bir süre beklemek icap edecektir. Oysa Fransa, kendisi ile yoğun ve önemli ilişkilerimiz olan bir ülkedir. Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde Fransa ve Almanya birlikte lokomotif görevini üstlenmiş bulunuyorlar. Fransa ile bu kadar uzun süre yüksek seviyede diyaloğu koparmanın hiç sakıncası olmayacak mıdır?
İşin bir başka yönü var: Fransa'da ‘‘Ermeni soykırımı’’ hakkında alınan karar Türkiye'yi Ermenistan'a karşı politikasını yeniden gözden geçirmeye sevk etti. Dışişleri Bakanı'nın geçenlerde TESEV konferansında yaptığı konuşma, Ermenistan'a karşı bir açılım politikasının öncüsü niteliğindeydi. Bir çelişki sezilmiyor mu? Avrupa'daki ve Amerika'daki Ermeni lobilerinin faaliyetlerini Ermenistan'ın körüklediğini ve yönettiğini ileri sürüyoruz, ondan sonra Ermenistan'a zeytin dalı uzatıyoruz, Fransa'ya ise küs kalmaya devam ediyoruz. Galiba bir tutarlılık sorunu var.
Paylaş