Buruk 1 Mayıs

1 Mayıs’ta Avrupa Birliği genişlemesini kutlarken Türkiye’de ve KKTC’de burukluk hissedilmesi kaçınılmazdı.

Geriye gidersek, Türkiye ta 12 Eylül 1963’te Avrupa Topluluğu ile tam üyelik hedefini vurgulayan Ortaklık Anlaşmasını imzalarken Komisyon Başkanı Walter Halllstein ‘Bu anlaşma ile Türkiye kaderini ve istikbalini Avrupa Topluluğu ile birleştirmiştir’diyordu.

Pek uzak görüşlü değilmiş. O tarihte topluluk 6 ülkeden ibaretti. 40 yıl sonra şimdi 25 üyesi bulunan AB’nin kapısında Türkiye, katılım müzakereleri için hálá yeşil ışık bekliyor. Aslında müzakereler başlasa bile bunların on yıl kadar süreceğinde herkes mutabık.

Müzakereler başarı ile sonuçlandığı takdirde üyeliğimizin en aşağı 27-28 ülke ve AB Parlamentosu tarafından onaylanmasının kolay olmayacağını biliyoruz. Peki neden bu kadar geciktik? Hükmü artık tarih verecek, fakat devlet ve demokrasi olarak 40 yıl boyunca çok başarılı bir sınav vermediğimiz kabul edilmelidir. Kaçırdığımız fırsatların listesi uzun.

***

KKTC halkına gelince, 2002 Aralık ve 2003 Mart aylarındaki fırsatlar kaçmasaydı 1 Mayıs’ta coşku ile AB üyeliğini kutlayacaktı. Kendi kurucu devletinin dünyaca tanınmış bir sınırı olacaktı. Ne yazık ki o tarihlerde Türkiye’de AKP hükümeti seçimlerden yeni çıkmıştı. Daha yolunu arıyordu ve gerek KKTC’deki ve gerek Türkiye’deki çözüm ve AB karşıtlarına karşı direnç gücü zayıftı.

Daha sonra takdir edilecek bir hamle ile 24 Nisan’daki referandumlara götüren süreci başlattı. Fakat Kıbrıs Türk halkının evet demesi yetmedi, AB üyeliğini artık kesinleşen Güney Kıbrıs’ta iktidar partileri menfi oy işaretini verdiler. Evet, Kuzey’deki olumlu oy Türkiye’nin AB üyeliği yolundaki büyük bir engeli ortadan kaldırdı. Kıbrıslı Türklere kısıtlı bir siyasi kimlik kazandırdı, fakat KKTC’nin önünde çok çetin sorunlar var.

Bir yandan siyasi kimliğini pekiştirmeye çalışırken diğer yandan kendi vatandaşlarının ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olması ile sonuçlanacak gelişmeleri önlemesi gerekiyor. Özellikle Türkiye, ’Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımak durumunda kalırsa bu entegrasyon kaçınılmaz olur. Tanımanın hukuki ve siyasi sonuçları çok iyi hesaplanmalıdır.

***

Kaçırılan fırsatlar için dövünmek bizi bir yere götürmez. Türkiye 2002 yılından beri AB siyasi kriterlerini yerine getirmek yönünde büyük bir çaba harcadı. Anayasa’nın 10 maddesinin değiştirilmesini öngören son uyum paketi de TBMM’de kabul edilirse yasama alanında kendisinden beklenen bütün adımları atmış olacak.

Uygulama alanında ise daha çok katedilecek mesafe var ve vakit gittikçe daralıyor. Diğer taraftan Leyla Zana ve diğer bazı eski DEP milletvekillerinin mahkûmiyetlerinin sona erdirilmesi gibi bazı kritik beklentiler olduğunu gayet iyi biliyoruz. DGM’nin kararında ısrar etmesi yüzünden Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde denetim sürecinden çıkmamız ertelendi.

AB’den müzakere tarihi almak istiyorsa Türkiye önümüzdeki iki-üç ay içinde komisyon ilerleme raporunun olumlu olması için bütün enerjisini seferber etmelidir. Müzakerelerin başlaması üyeliği garanti etmez, fakat AB’den bu konuda menfi bir karar Türkiye’nin büyük sarsıntılardan ve acı tecrübelerden sonra yakaladığı siyasi ve ekonomik gelişme ivmesine ağır bir darbe vurur.
Yazarın Tüm Yazıları