ORTADOĞU gibi Kafkasya da sürekli istikrarsızlık içinde bocalamaktadır. Bu istikrarsızlığın yakın zamanda sona ereceğini gösteren bir işaret de yok. Birçok krizin kaynağında yapısal unsurlar, tarihi veya dini husumetler, güç dengesizlikleri, bölgesel nüfuz yarışları yatıyor.
Krizlerin bir kısmı bu unsurların, bir kısmı da özellikle Irak şıkkında olduğu gibi, talihsiz dış müdahalelerin sonucu. Bütün bu kaynaşma kuşkusuz jeopolitik konumu dolayısıyla Türkiye’yi değişik ölçülerde etkiliyor. Ne var ki Türkiye ister istemez bu gerginlik ortamıyla yaşamak mecburiyetinde.
Bazı ihtilaflarda sınırlı da olsa uzlaştırıcı bir rol oynayabilir, bazılarında oynayamaz. Üstelik Türkiye her zaman tarafsız bir aktör değil, örneğin Irak’ta ve Gürcistan’daki gelişmelerde menfaatleri tarafların bazıları ile uyuşuyor, bazıları ile çatışıyor.
Politikalarımızın her zaman gerekli esnekliğe sahip olmadığı, kendi bazı sorunlarımızı bir türlü çözemediğimiz, bazı tıkanıklıkları aşamadığımız, iç politikanın dış politikaya çok geniş bir serbesti bırakmadığı da göz önünde tutulmalıdır.
* * *
Gürcistan ile Rusya arasında son patlak veren çatışmanın mutlaka genişleyeceği, ABD’nin ve AB ülkelerinin enerji güvenliklerini etkileyen bir ülkeyi Rusya karşısında yalnız bırakamayacağı ileri sürüldü. Oysa, Batı’nın bu krizde yapabileceği fazla bir şey olmadığı başından beri belliydi.
Rusya ile bir askeri çatışmaya giremezdi, BM Güvenlik Konseyi’nde ABD ile Rusya birbirlerini sert bir şekilde itham ediyorlarsa da, Rusya’nın veto hakkı dolayısıyla Konsey’den bir karar çıkamaz. Kaldı ki, Gürcistan’ın, kendisine oranla muazzam bir güce sahip Rusya ile çatışma yoluna girmekle bir hesap hatası yaptığı inkár edilemez.
Sonunda ne oldu, çok sayıda insan öldü veya yurdunu terk etti ve Gürcistan Güney Osetya’ya gönderdiği kuvvetlerini geri çekmek mecburiyetinde kaldı. Putin de Gürcistan’ın artık Güney Osetya ile entegre olmasına imkán kalmadığını, başka bir deyimle bugünkü sınırın devamlı olacağını belirtti.
Bu satırlar yazılırken Rusya hálá Gürcistan’daki hedefleri bombalamayı sürdürüyor,ateşkese yanaşmıyor ve aynı zamanda Abhazya sahillerini donanması ile kontrol altına alıyordu.
Gürcistan’ın, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının güvenliğine yönelik bir tehdidin Batı’yı harekete geçireceğine ümit bağladığı da anlaşılıyor. Oysa, Rusya’nın, uluslararası nitelikte olan bu hattı tahrip etmek istemesi ihtimali çok zayıf.
Gürcistan’ı NATO üyesi yapmak planları Rusya’nın tepkilerinde önemli bir öğe ise de, ABD ve AB ile ilişkilerinde çok büyük bir buhran yaratmak istediği söylenemez; çünkü bu ilişkiler gerek ekonomik, gerek politik açıdan her iki taraf için de çok önemli.
Aslında ABD’nin Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO’ya dahil etmek tasavvurunun gerçekçi ve isabetli olmadığı da bu son olaylarda daha iyi anlaşıldı.
* * *
Peki Türkiye ne yapabilir? Kuşkusuz taraflara itidal ve uzlaşma çağrılarını sürdürebilir. Ancak bir NATO üyesi kimliğiyle Rusya ile Gürcistan arasında kolaylaştırıcılık gibi bir misyonu üstlenmesi pek olası değil. Bununla beraber, Kafkasya politikamızın yeniden irdelenmesinde fayda vardır.
Karabağ sorunu çözülmedikçe günün birinde bizim için çok daha tehlikeli bir silahlı çatışma ile karşılaşabiliriz. Türkiye ile Ermenistan arasında hiç değilse sınırın açılmasına imkán verecek bir anlaşmaya varılmasında büyük yarar var. Uzlaşma ortamı yaratabilecek politikalar Kafkasya’yı daha istikrarlı hale getireceği gibi Rusya’nın nüfuzunun dengelenmesine mutlaka yardım edecektir.
Güdeceğimiz politikaların Rusya ile aramızdaki ilişkiler üzerinde menfi etki yapmamasına dikkat edilmesi gerektiği de aşikárdır. Soğuk savaş sonrasında ne yazık ki Kafkasya’da barış ve istikrar çok kırılgan hale geldi. Aynı süreçten geçen Balkanlar artık toparlanıyor.
Denklem farklı ise de, Kafkasya ülkeleri için daha gerçekçi ve yapıcı amaçlar peşinde koşmak zamanı gelmiştir.