BM Genel Sekreter Siyasi İşler Yardımcısı Kieran Prendergast, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’taki temasları hakkında 22 Haziran’da BM Güvenlik Konseyi’ne oldukça ayrıntılı bilgi verdi. Söyledikleri içinde çok dikkat çekici noktalar var.
Bunlardan bir tanesi, Genel Sekreter’in 24 Nisan 2004’te Kıbrıs’ta yapılan referandumlardan sonra Mayıs 2004’te Konsey’e sunduğu raporla ilgili. Bu raporda, Kıbrıs Rumlarının referandumda aleyhte oy vermelerinde Papadopulos’un sorumluluğu vurgulanıyor ve lehte oy veren Kıbrıslı Türklerin izolasyonunun kaldırılması çağrısı yer alıyordu.
Güvenlik Konseyi, raporu bugüne kadar benimsemek şöyle dursun not bile etmedi. Prendergast, Konsey’in bu tutumuna Türkiye kadar BM Genel Sekreteri’nin de şaşırdığını belirtiyor. Şaşırmamak gerçekten de zor; çünkü Konsey, daha önce, Nisan 2003’te, Genel Sekreter’in sunduğu raporun sonuçlarına katıldığını belirten bir kararı kabul etmişti.
Bu raporda ise 10-11 Mart’ta Lahey’de yapılan toplantının akamete uğramasından, eski KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş sorumlu tutuluyordu. Demek oluyor ki ortada açık bir çifte standart var. Bunu da anlaşılan Rusya’ya borçluyuz.
* * *
Prendergast, bugünkü aşamada tarafların tutumlarının birbirinden çok uzak olduğunu gizlemiyor. Kendisiyle görüşmesi sırasında Papadopulos, ‘halkının işgalden ve belirsizlikten’ ıstırap çektiğini ve bu yüzden çözüm için Genel Sekreter’in iyi niyet misyonu çerçevesinde müzakerelerin tekrar başlamasını desteklediğini söylemiş.
Fakat Papadopulos bir kere yöntemin değişmesini, 2004’teki gibi Genel Sekreter’in hakemlik yapmamasını, zaman baskısı olmamasını ve bir çözümün ancak taraflar üzerinde anlaştıkları takdirde referanduma sunulmasını istiyormuş. Meselenin özüne gelince, Papadopulos, Annan Planı’nın Kıbrıs Türklerine bütün istediklerini verdiğini kaydederek belli başlı düzenlemelerin hemen hepsini yeniden müzakereye açmak gerektiğini belirtmiş.
Bunlar arasında özellikle yönetime, güvenliğe, vatandaşlığa, ikamete, mülkiyete, sınırlara, ekonomik ve mali konulara, geçiş dönemlerine ve uygulama garantilerine ilişkin düzenlemeleri saymış. Prendergast, Papadopulos’tan talepleri arasında hiç değilse bir öncelik saptamasını istemiş; fakat Kıbrıs Rum Lideri bunu reddetmekle kalmamış, müzakereler sırasında yeni konuları gündeme getirebileceğini de eklemiş.
Atina’da ise Yunanlı muhatapları, Genel Sekreter Yardımcısı’na, Annan Planı çerçevesinde müzakereleri desteklediklerini; fakat planın bazı yönleriyle, bir AB üyesi Kıbrıs’ın müstakbel sorunlarından çok geçmişin korkularını yansıttığını ifade etmişler.
* * *
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, beklenebileceği gibi, Papadopulos’un taleplerinin Annan Planı’nın parametrelerinin dışında olduğunu, ancak planın parametreleriyle uyumlu olan sınırlı değişikliklerin incelenebileceğini bildirmiş.
Ankara’da ise görüştüğü sorumlular, Prendergast’a Güney Kıbrıs’ın planda istediği bütün değişiklikleri içeren tam bir liste sunması gerektiğini vurgulamışlar.
Prendergast, Konsey’e takdiminde, zamansız bir şekilde müzakere sürecini tekrar başlatmanın tavsiye edilemeyeceği sonucuna varıyor. Genel Sekreter’in, verdiği brifinge Konsey’in tepkisi ışığında bir karar alacağını ayrıca belirtiyor.
* * *
Prendergast’ın vardığı sonuç makuldür. Papadopulos’un bugünkü tutumu sürdükçe müzakerelerin başlaması bir fayda getirmez. Türkiye’nin ve KKTC’nin şimdiki koşullar altında acele etmeleri de isabetli olmaz. Galiba bir iki yıl daha beklemekten başka çare yok. Ancak bu sürenin sonunda Güney Kıbrıs’ın yaklaşımında bir değişiklik görülmezse çözümü zorlamak kaçınılmaz olacaktır.
Bu zorlamanın stratejisini bugünden ayrıntılı bir şekilde düşünmeye başlamalıyız. Arada geçecek zaman içinde KKTC’nin ekonomik, sosyal ve kurumsal sorunlarının çözülmesine Türkiye elinden gelen katkıyı sağlamalıdır Kuzey Kıbrıs’ta.
KKTC ile Türkiye arasındaki yönetim ve sorumluluk dengesinin gözden geçirilmesinden de kaçınılmamalıdır.