BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs konusunda geçen hafta Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapor, Nisan 2003’te sunduğu rapordan çok farklı.
O raporda eleştiri oklarının başlıca hedefi, çözümsüzlüğün sorumlusu olarak algıladığı KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş idi. Denktaş 40 yıl önceki zihniyetine hálá sımsıkı sarılmakla suçlanmıştı.
Son raporda ise Papadopulos ağır bir lisanla eleştiriliyor ve Kıbrıs Rumlarının sadece Annan Planı’nı değil, fakat çözümü reddettikleri vurgulanıyor. Genel Sekreter, Kıbrıs Türklerinin referandumdaki olumlu oyundan sonra onlara karşı uygulanan baskı ve tecrit önlemlerinin artık mantığı kalmadığının altını çiziyor.
Güvenlik Konseyi’nden, KKTC’yi tanıma anlamına gelmeyecek şekilde, bu önlemlerin kaldırılması için bütün devletlere ve uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunmasını istiyor. Türkiye, KKTC Hükümeti ve halkının, Annan Planı’nı desteklemekle ne kadar basiretle hareket ettiklerinin bir kanıtı daha.
* * *
Raporda bence dikkatle üzerinde durulması gereken bir nokta var. Genel Sekreter, Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olmadan önce bir çözüme kendi çıkarları açısından daha yatkın olduğunu, fakat o zaman Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın bu fırsattan istifade etmediklerini, daha sonra bir uzlaşıya yanaştıklarında ise artık AB üyeliğini sağlamış bulunan Güney Kıbrıs’ın esnek davranmak ihtiyacını duymadığını belirtiyor.
Güney Kıbrıs’ın AB’ye katılım antlaşmasını imzaladığı Nisan 2003’e kadar Türkiye’nin ve KKTC’nin büyük fırsat kaçırdığı doğrudur. Buna karşılık özellikle İsviçre’deki toplantılardan sonra Annan Planı’nın Kıbrıs Türklerinin çok daha lehine değiştirildiği ileri sürülebilir.
Ne var ki Genel Sekreter, planın son metninde Rum görüşleri yönünde yapılan kapsamlı değişiklilere de raporunda geniş yer vermiş. Örneğin, mülkiyet konusunda iade edilecek gayrimenkullerin oranını saptayan tavanlardan vazgeçilmiş, yeni düzenlemelerle Rumlara iade edilebilecek gayrimenkuller evvelkine nispetle iki misline çıkmış.
* * *
Güvenlik alanında, Kıbrıs’ın ve garantör devletlerin ‘uluslararası hukuk ve BM Yasası’nın prensiplerine bağlılığı’nı ifade eden bir ibare Kıbrıs Rumlarının isteği üzerine metne eklenmiş. Planın uygulanmasında BM’lerin izlemedeki rolü kuvvetlendirilmiş. Daha önce öngörülen AB müktesabatına sürekli derogasyonlar kaldırılmış.
Demek oluyor ki, 2002 yılından beri yapılan çeşitli değişiklikler, aslında ilk plandaki dengeyi fazla bozmamış. Genel Sekreter, bir tarafa verdiği ödünleri diğer tarafa verdikleri ile telafi etmiş.
Ancak plan zamanında kabul edilseydi sağlanacak politik avantaj çok daha büyük olacaktı. Kuzey Kıbrıs, şimdi eşit haklarla AB içinde yerini almış bulunacaktı.
* * *
Güney Kıbrıs önümüzdeki AB zirvesinde yapmaya hazırlandığı gibi Gümrük Birliği uygulamasından kendisini dışlaması nedeniyle Türkiye’nin üyelik sürecini engellemeye kalkışamayacaktı. Geçmişe dönerek dövünmek bir işe yaramazsa da gereken dersi hatırda tutmakta yarar vardır.
Bu yıl önümüzde AB üyeliği için yine çok kritik bir tarih var. AB ile müzakerelerin başlaması için gereken uyum önlemlerini tamamlamanın yanı sıra, AB Konseyi’nin alacağı kararın olumlu olmasını kolaylaştıracak yaratıcı bir politika gütmeli, kısa süreli kaygıların uzun süreli çıkarlara zarar vermesini mutlaka önlemeliyiz.