ŞUBAT ayının son günlerinde yapılan Monako Kulübü toplantısından biraz bahsetmek istiyorum.
Bu foruma AB üyesi olan ve olmayan Akdeniz ülkelerinin eski başbakan ve dışişleri bakanları, eski BM genel sekreterleri, Arap Ligi Genel Sekreteri, üye ülkeler ve Avrupa parlamenterleri, medya mensupları ve önemli düşünce merkezlerinin direktörleri katılıyorlar.
Son zamanlarda Amerikalılar da davet edildiler. Nitekim bu sefer Başkan Bush’a çok yakın olan eski DışişleriBakanı James Baker tartışmalarda hazır bulundu. Türkiye’den eski Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ve ben kulübün kurucu üyeleri arasındayız.
Toplantıların gündeminde başlıca iki madde vardı: Ortadoğu sorunları (özellikle Irak, İran, İsrail-Filistin) ve Türkiye’nin AB üyeliği. Lord David Hannay ayrıca Kıbrıs meselesinin bugünkü durumu hakkında bir değerlendirme sundu.
* * *
Bugün daha çok Ortadoğu üzerinde duracağım. Her şeyden önce ABD’nin politikalarını şiddetle eleştirenlerin dahi Irak’taki seçimleri bir başarı olarak gördüklerini belirtmek istiyorum. Diğer taraftan Afganistan’da daha önce yapılan seçimler, Libya’nın tutumundaki köklü değişiklik, Suudi Arabistan’da kadınlara oy hakkı tanınmamış olsa da belediye seçimlerine izin verilmesi ve Filistin’de başkanlık seçimi, Ortadoğu’da politik ve sosyal değişimin başlangıcı olarak yorumlanıyor.
Monaco toplantılarından hemen sonra Mısır’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin başka adaylara açık olacağının bildirilmesi ve Lübnan’da daha önce Gürcistan’da ve Ukrayna’da olduğu gibi halkın barışçı gösterilerle hükümeti devirmesi, bu bölgede çok anlamlı bir kıpırdanmanın işaretleridir.
Irak’a karşı savaş kuşkusuz vahim bir hataydı. Ne var ki bir hatanın veya felaketin iyi sonuçlar doğurduğu ilk defa görülmüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ilk önce Batı Avrupa’yı, daha sonra Doğu Avrupa’yı kapsayan muazzam bir evrime yol açtığı unutulmamalıdır.
* * *
Irak üzerindeki görüş alışverişinde belirtilen bir nokta, seçimlerden ABD kadar İran’ın da memnunluk duyduğudur. Ne de olsa Şiiler de kazançlı çıktılar ve ayrıca Sistani aslen bir İranlı. Bundan sonra Irak’ta güvenlik sorunlarının nasıl çözüleceği ve Anayasa üzerinde bir oydaşma gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda ise kesin bir şey söylemenin çok zor olduğunda herkes mutabık.
Ancak dikkati çeken, Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmalarına ve Kerkük’ün yönetim ve petrol servetine el koymalarına bütün Arapların Türkiye kadar karşı olduklarıdır. İran’dan yeni dönen Fransız parlamenterler, Tahran’ın da aynı tutum içinde olduğunu, bünyesinde 6 milyon Kürt bulunan İran’ın Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması olasılığını büyük bir tehdit olarak gördüğünü vurguladılar.
Aramızdaki fark, galiba bizim itirazlarımızı ve kaygılarımızı biraz daha fazla gürültülü ve sistematik bir şekilde ifade etmemiz. Onlara pek iş bırakmıyoruz.
* * *
İran üzerinde çok duruldu. İran’ın 2 ile 5 yıl arasında bir nükleer silah yapabileceği kanaati yaygın. Ancak Amerikalıların itiraz ettikleri uranyum zenginleştirilmesinin ‘Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nauygun olduğu da inkár edilemiyor.
İran’a karşı bir ABD veya İsrail operasyonunun ise bir felaket teşkil edeceğini kabul etmeyen yok. Böyle bir operasyonun İran’da mollalar rejimini kuvvetlendireceği, dünyada petrol fiyatlarının yükselmesine neden olacağı, İran’ı Irak’ta sürekli istikrarsızlık tahrik etmeye yönelteceği düşünülüyor. Amerikalılar da anlaşılan bu tehlikenin bilinci içindeler.
Toplantıda Ortadoğu üzerine çok daha şey söylendi. Konuyu bundan sonraki yazılarımda işlemeye devam edeceğim.