Paylaş
Javier Perez de Cuellar, Kıbrıs meselesine çok yakın bir diplomat. 1970'li yıllarda BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi olarak bir süre Ada'da yaşadı. Daha sonra Genel Sekreter olduğu 1982-91 yıllarında uğraştığı en önemli konulardan biri yine Kıbrıs'tı. 1983'te, KKTC'nin kurulmasını takiben, çözüm arayışlarının Kıbrıs'taki fiili durumu göz önünde bulunduran daha gerçekçi bir çerçeveye oturtulmasına önayak oldu.
***
Cuellar'ın anıları 1997 yılında ‘‘Kutsal Barış Yolu’’ başlığı altında yayımlandı. Eski Genel Sekreter, kitabın Kıbrıs bölümünde, bir çözüme varılamamasından duyduğu düş kırıklığını ifade ediyor ve bunun nedenlerini irdeliyor.
***
Cuellar'ın oldukça karamsar ve çarpıcı gözlemlerinden bazılarını naklediyorum. Bakın, Kıbrıslı Rumlar'ın yaklaşımı hakkında ne diyor: ‘‘Rumlar açısından, Türklere self-determinasyon hakkının tanınması pahasına Ada'nın birleşmesi cazip değildir. Her ne kadar bu çözüm onlara toprak kazandıracaksa da ekonomik refah ve büyüme için buna ihtiyaçları yoktur. Çözüm için en büyük baskı, Kuzey'deki arazi ve evlerini geri almak isteyen mültecilerden gelmekteydi. Fakat 1980'lerde Kuzey'e dönmek isteyenlerin sayısı çok azaldı. Kuzey'deki evlerinden ve işlerinden uzaklaştırılan kuşak gittikçe kayboluyor. Tek egemenlik ve tek kimlik prensibinden ödün verecek bir Rum liderin siyasette kaybetmesi mukadderdir.’’
***
Kıbrıslı Türkler'in tutumu için ise Cuellar'ın değerlendirmesi şöyle: ‘‘Kıbrıslı Türkler, özellikle Denktaş, Kıbrıs yeniden birleştiği takdirde kazandıklarından daha fazla kaybederler. Ellerinde bulundurdukları ve kısmen tarıma çok elverişli arazinin önemli bir miktarını geri vermek zorunda kalacaklardır. Tamamen kendi kontrolleri altındaki bir toprak üzerinde yaşamak imkánından yoksun olurlar. Başkan ve hükümet üyeleri birleşmiş bir Kıbrıs'ta bugünkü statülerini, prestijlerini ve hareket serbestilerini bulamazlar. Birleşmenin Türkler için tek faydası Rumlar'ın çok yüksek ekonomik refahını paylaşmak olacaktır.’’
***
Türkiye'nin siyaseti hakkında Cuellar kesin bir teşhis koyamıyor. Bazı Türk hükümetlerinin bir çözüme taraftar gözüktüklerini, hatta Özal hükümetinin federasyon tezine dayalı bir tasarının hazırlanmasına aktif bir şekilde katıldığını, fakat sonradan tutum değiştirdiğini belirtiyor ve soruyor: ‘‘Acaba bu bir kamuflaj politikası mıydı?’’ Kuşkusuz değildi, olsa olsa iç siyaset kaygılarından doğan bir kararsızlığın yansıması idi. Nitekim, yine Cuellar şu noktanın altını çiziyor: ‘‘Hiçbir Türk hükümeti, Denktaş'ın Kıbrıs Türkleri için bir tehlike olarak algılayacağı ve takdim edeceği bir çözümün yaratacağı tepkiyi göğüsleyemez.’’
Perez de Cuellar'ın karamsarlığına hak vermemek elde değil. Kıbrıs'ta iki milletin ayrı yaşamaları barışmalarından çok daha kolay. Fakat tarihin akışına uymaktan da kimse kaçamaz. Kıbrıs'a ve Türkiye'ye AB'ye üyelik kapısı açılınca Ada'daki denge değişti. Kıbrıs'taki fiili durumun sağladığı avantaj AB'nin zorunlulukları yüzünden törpülendi. Türkiye ve KKTC bu duruma tepki göstererek müzakere pozisyonlarının çıtasını yükselttiler. Fransızların ‘‘ileriye doğru kaçış’’ dedikleri şeyi yaptılar. Başarıya ulaşması güç bir taktik. AB ülkelerinin diplomatları, Ankara'nın artık bunu anladığı ve KKTC'deki seçimlerden sonra tutumunu değiştirmeye hazırlandığı izlenimini alıyorlarmış. Cumhurbaşkanı Denktaş'ın müşaviri Prof. Mümtaz Soysal ise 7 Şubat'ta Cumhuriyet Gazetesi'ne verdiği mülakatta bunun tam tersini söylüyor. Yeni bir ‘‘düşünce modeli’’ne geçip geçemeyeceğimiz henüz belli değil. Bir süre daha beklemek gerek.
Paylaş