‘‘BENDEN bir sayfa içinde Türkiye'deki ekonomik ve politik durumu ivedi olarak özetlememi istiyorsunuz.
Türkiye gibi çok boyutlu, çetrefil, irdelenmesi son derece zor sorunları olan bir ülke için bunu yapmak o kadar kolay değil. Yine de deneyeceğim.
***
Her şeyden önce şunu belirteyim ki, Türkiye'nin çok değişik bir psikolojik ortamı var. Karamsarlık ve iyimserlik başdöndürücü bir süratle birbirini izliyor. Bunun en güzel örneği ekonomi. Birkaç hafta öncesine kadar ekonomik durum hakkında olabileceği kadar iç karartıcı gözlemler ve yorumlar vardı. Şimdi ise ekonomistler neredeyse Türkiye'nin köşeyi döndüğünde mutabıklar. Peki köklü bir değişiklik mi oldu? Hayır. 2001 yılında yaklaşık % 8 oranında bir küçülme yaşandı. Nüfusu süratle artan bir ülkede bu muazzam bir gerilemedir. Yüz binlerce kişi işsiz kaldı. Birçok banka battı, üretimde fazla bir kıpırdanma yok, fakirlik gittikçe yayılıyor. Ne var ki bu daralma yüzünden Türk Lirası, dolar karşısında değerlenince ve IMF yeni bir kredi açmaya razı olunca yüzler güldü ve bir başarı psikozu ortalığı kapladı. Bu arada Türkiye'nin toplam kamu borç yükü de milli gelirine eşitleniverdi.
***
Ekonominin yönetiminde ciddi sıkıntılar var. Bugün Türkiye'nin dünyadaki kartviziti Kemal Derviş'tir. Onun kredibilitesi, ürettiği programlar ve başını çektiği reformlar olmasa Türkiye uluslararası destekten yoksun kalır ve çok daha vahim bir krize sürüklenirdi. 11 Eylül Türkiye'yi kurtaramazdı. Ne var ki Derviş olabileceği kadar zor şartlar altında çalışıyor. Koalisyon ortağı MHP kendisi ile devamlı uğraşıyor. Bu partinin lideri geçenlerde Derviş hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, büyük bir cömertlikle ‘gayretli' demekle yetindi! Daha kendisini ispat etmesi gerektiğini düşündüğü anlaşılıyor. Kara mizah gibi değil mi? Derviş bir istifa etse Türk ekonomisinin büyük yara alacağı idrak edilemiyor.
***
Siyasi duruma gelince, koalisyon ortakları her ne pahasına olursa olsun 2004 yılından önce seçimi önlemek konusunda tam bir dayanışma halindeler. Bu nedenle asgari müştereklerde anlaşmaya mahkûmlar. Her parti kendi siyasi felsefesinden koalisyonun devamı için ödün vermeye hazır. Demokratikleşme yolunda reformlara en muhalif olan MHP, özellikle bu denklemden istifade ediyor. AB'ye sunulan Ulusal Program'ın rahatlıkla içini boşaltmayı başarıyor. Demokratikleşme paketi içinde yer alan bazı kanun tasarılarını, hatta özgürlüklerin daha da sınırlandırılması yolunda değiştirmek istedi. Dışişleri Bakanı geçen yılın başında Türkiye'nin 2001 yılı içinde AB ile üyelik müzakerelerine başlaması gerektiğini söyleyip duruyordu. Şimdi hedef 2002 yılında müzakerelere başlamak. Koalisyonun şimdiki kompozisyonu ile bana imkánsız gibi geliyor. AB'ye muhalefet eden partilerin de kendilerine göre bir mantığı var. AB üyesi bir Türkiye'de politik geçerliliklerinin kalmayacağının farkındalar. Koalisyonda AB üyeliğini en çok destekleyen parti ANAP. Onun bütün söylemleri ve dürtüleri isabetli, fakat kararlı bir davranış içine bir türlü giremiyor. İnandırıcılığı hiç yok.
***
Dış politika alanında son iki hafta süresince Başbakan Ecevit'in Washington'a yaptığı ziyaretin yansımaları gündemi kapladı. Washington görüşmeleri gerçekte beklendiği gibi geçti. Ekonomik alanda hemen somut bir sonuç alınamadı, zaten alınmasına da imkán yoktu. Türkiye'nin ABD'ye ihracatının artırılması için ileri sürülen çeşitli önerilerin boyutu çok büyütüldü. Oysa Türkiye'nin bütün istekleri kabul edilse, ihracat bir milyar dolar kadar artacaktı. Her nedense Türkler dış ticarette en büyük paratonerlerinin Avrupa olduğunu hep unutuyorlar. Bütün gözler Amerika'ya çevrilmiş bulunuyor. Başbakan'ın Washington'da büyük bir ekonomik başarı kazandığı efsanesi yaratıldı.
***
Irak'tan ve Kıbrıs'tan da bahsetmek istiyordum. Fakat bir sayfa bitti. Kısaca, Irak konusunda Türk hükümeti, Washington ziyaretinden memnun kaldı; çünkü kendi kendine ürettiği karanlık senaryoların çok abartılı olduğunu gördü. Kıbrıs'ta başlayan müzakerelerle ilgili ise daha bir tahminde bulunmak için vakit erken, fakat ben umutlu değilim; çünkü yalnız MHP'de değil, Ecevit'in partisinde de çözüme karşı büyük alerji var.’’
***
Bu raporun Ankara’daki yabancı büyükelçilerden biri tarafından yazıldığı sanılmasın. Tamamen ben uydurdum.