Paylaş
YAŞAMI boyunca Amerika dışına pek çıkmamış olan Başkan Bush, bu hafta içinde Avrupa ile tanıştı. İlk önce İspanya'yı ziyaret ettikten sonra Brüksel'de özel bir NATO zirvesine ve Göteborg'da ABD-AB toplantısına katıldı. Hafta sonunda da Slovenya'da Putin ile buluşuyor.
***
Bush'un Avrupalı liderlerle bu ilk kapsamlı teması. ABD ile AB arasında felsefi yaklaşımlar, değerler ve güvenlik politikaları açısından mevcut farklı yaklaşımları gündeme getirdi. Avrupalılar ABD'ye birçok alanda ciddi eleştiriler yöneltiyorlar. Amerika'da idam cezasının ve infazların devam etmesi ve ABD'nin küresel ısınmaya karşı tedbirler öngören Kyoto Protokolü'nü reddetmesi, sadece hükümetlerde değil, fakat Brüksel'deki ve Göteborg'daki protesto mitinglerinin gösterdiği gibi Avrupa toplumunda şiddetli tepkilere yol açıyor. Washington'un bütün nükleer denemeleri yasaklayan antlaşmayı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Sözleşmesi'ni onaylamaya yanaşmaması, kara mayınlarının tahribine ilişkin sözleşmeye de katılmaması, ABD'nin çok taraflı işbirliğini reddederek ‘‘unilateralist’’ bir politika güttüğünün kanıtı sayılıyor.
***
ABD ve AB savunma ve güvenlik politikalarını bağdaştırmakta da ciddi güçlük çekiyorlar. ‘‘Füze Savunması’’ projesi Soğuk Savaş döneminin nükleer denkleminde kilit bir unsur olan ‘‘ABM’’ Antlaşması'na aykırı olduğu için Rusya'nın itirazına yol açtığı gibi, Avrupalıları da pek ikna edemiyor. Avrupalılar ABD kadar Irak, İran veya Kuzey Kore gibi ülkelerin nükleer ve balistik potansiyelinden endişe duymuyorlar. Ancak, Başkan Bush'un projeyi uzun menzilli nükleer füzelerin sayısında kapsamlı bir azaltma da öngören bir ‘‘stratejik devrim’’ niteliğinde takdim etmesi ilgi çekmekten geri kalmadı. Kaldı ki ‘‘Füze Savunması’’ sisteminin operasyonel aşamaya ne zaman varacağı belli olmadığından bu konu şimdilik büyük bir anlaşmazlık yaratmayacak.
***
NATO'nun genişlemesi hususunda ABD ile AB arasında görüş birliği olduğu da söylenemez. Avrupalılar NATO'nun genişlemesi sürecinin AB'nin genişlemesi süreci ile uyum içinde ve Rusya ile güvenlik ortaklığı çerçevesinde yürütülmesini yeğliyorlar. ABD ise daha aceleci davranmak eğiliminde. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) ve onun parçası olan ‘‘Avrupa Acil Müdahale Gücü’’ne gelince, bu konuda bugünkü aşamada bir sürtüşme yok. O kadar ki ABD Türkiye'nin AGSP ile ilgili görüş ve isteklerini ancak bir noktaya kadar destekledi.
***
ABD ile AB arasındaki anlaşmazlıkların listesi aslında daha uzun. Ticari ve ekonomik ihtilaflar az değil. Fakat yine de ABD ile AB arasında bugünkü uluslararası dengeleri değiştirecek bir gerginlikten, kıyasıya rekabetten veya konfrontasyondan bahsedilemez. Her nedense Türkiye'de böyle bir gelişmeyi bekleyenlere ve hatta Türkiye'nin çıkarları açısından fayda umanlara oldukça rastlanıyor. Oysa temel politikalar bakımından ABD ile AB arasında büyük bir uyum var. ABD Avrupa'nın ekonomik ve politik entegrasyonunu daima desteklemiştir. AB de ABD'nin Avrupa'nın güvenliğine katkısının değerini biliyor. Kriz yönetiminde NATO ve AB kurumsal bir işbirliği içindeler. ABD ile Avrupa arasında akrabalık ve tarihi ve kültürel bağların ötesinde müthiş bir ortak çıkar ağı var. Amerikalılar Avrupa'da ve Avrupalılar Amerika'da trilyonlarca dolarlık yatırımlar yaptılar. Amerika'nın çok sayıda eyaletinde en büyük yatırımcılar Avrupalı firmalar. Atlantik'in iki yakası arasında günlük ticaret ve yatırım akımı neredeyse 40 milyar dolara yaklaşıyor.
***
ABD-Avrupa ilişkilerinin bozulması ve aralarındaki dayanışmanın zayıflaması, Türkiye'nin lehine değil, aleyhinedir. Özellikle bugünkü ekonomik ve politik gerçekler ışığında, hálá bazı çevrelerde revaçta bulunan çatışma ve ihtilaf modellerine dayalı stratejik kültürü artık aşmamız çok yararlı olur.
Paylaş