Paylaş
Avrupa Birliği'nin bir Güvenlik ve Savunma Kimliği'ne (ASGK) ulaşması uzun yıllardan beri gündemde. Daha 1994 yılındaki zirve toplantısında NATO bu kavrama desteğini vermişti. Fakat projenin gerçekleşmesi uzun sürdü. Her şeyden önce kilit mevkideki ülkelerin tutumlarında bir evrim olması gerekiyordu. ABD, NATO ile organik bağları bulunması koşuluyla ayrı bir Avrupa kimliğini kabullendi. Fransa biraz daha NATO içinde işbirliğine yanaştı, koyu Atlantikçi İngiltere biraz daha Avrupalı oldu. İngiltere ve Fransa 1998 sonunda Avrupa'nın özerk harekát kabiliyetine sahip bir askeri güce sahip olması konusunda anlaştılar.
***
ASGK şimdi uygulama aşamasında. Batı Avrupa Birliği (BAB) AB'ye dahil ediliyor. Amaç, 2003 yılına kadar 500 savaş uçağı ve 15 savaş gemisi ile desteklenen ve 60 gün içinde seferber edilebilecek 60.000 kişilik bir operasyonel kuvvet vücuda getirmek.
***
Avrupalılar, Balkan buhranlarında, askeri zaaf ve eksikliklerinin büsbütün farkına vardılar. Yugoslavya'ya karşı girişilen hava harekátına ABD % 85 oranında katılırken, Avrupa'nın katkısı % 15'te kaldı. Şimdi amaç, benzer operasyonlarda bu oranı hiç değilse % 30'a çıkarmak.
***
ASGK konseptinin ilginç bir tarafı, olası müdahale alanının çok geniş tutulması. ASGK sadece Avrupa'da veya AGİT'in kapsadığı geniş alanda sorumluluk yüklenmeyecek, dünyanın her yerinde görev alabilecek. Fakat görevleri 1997 Amsterdam Antlaşması'nda yer alan Petersberg misyonları ile sınırlı (insancıl amaçlar, kurtarma operasyonları, barışı koruma, kriz yönetimi çerçevesinde gerekirse savaş misyonları, barışın tesisine katkı). Bunlara ‘‘toprak savunması’’ girmiyor. Bu temel savunma görevi, ABD'nin Avrupa'daki vazgeçilmez askeri mevcudiyetini kurumsallaştıran NATO'nun münhasır sorumluluğu altında.
ASGK operasyonlarının yürütülmesinde üç opsiyon olacak. Birincisi, şimdiye kadar olduğu gibi, NATO'nun bütün mesuliyeti üzerine alması, ikincisi AB'nin sorumluluğu yüklenmesi, fakat NATO olanaklarından yararlanması, üçüncüsü de AB'nin tek başına hareket etmesi. Sonuncu opsiyonu kurgubilim olarak niteleyenler az değil. Çünkü, AB'nin bu işi yapabilmesi, kuvvetlerini yeniden yapılandırmasına ve uzaydan gözlem, istihbarat ve uzun mesafelere süratle birlik ve malzeme taşıma imkánlarına kavuşmasına bağlı. Yeniden yapılanmanın gerektireceği mali külfeti göze almak gerekecek.
***
Türkiye, ASGK'da BAB'daki statüsünü sürdüremeyecek. Gerçi BAB fazla bir şey yapmıyordu, ancak orada Türkiye ortak üye idi. Kararlarda oyu belki yoktu, fakat karar alma sürecinin bütün aşamalarında hazır bulunuyordu. ASGK'da ise bu imkán olmayacak. Düşünülen sistem, Türkiye ile karar safhasından önce danışmalarda bulunulması, karar alındıktan sonra, Türkiye operasyonlara katılmak isterse, o zaman operasyonlarla ilgili çalışmalara iştirak etmesi. Türkiye ise BAB'dakine yakın bir yöntemin kabulünü istiyor. Nitekim, Dışişleri Bakanı, Ortaklık Konseyi'nin geçen hafta Lüksemburg'da yaptığı toplantıda aynı talebi tekrarladı ve Türkiye'nin Petersberg misyonlarına katılmak üzere hava ve deniz birimleriyle desteklenen bir tugayı tahsise hazır olduğunu belirtti.
***
Türkiye'nin yöntem önerisi kabul edilsin veya edilmesin, ASGK, NATO ile veya NATO'suz girişeceği bütün operasyonlarda Türkiye'den pek vazgeçemez. Uzun sürede ise, üye olduğunda Türkiye, AB'nin güvenlik politikasının oluşturulmasında ve uygulanmasında kesinlikle kilit bir rol oynayacak. AB üyelik perspektifinin bu boyutu gözden uzak tutulmamalıdır. Türkiye AB içinde, yalnız Avrupa değil, fakat jeopolitik konumu dolayısıyla etkili olabileceği bütün bölgelerde potansiyelini azami ölçüde değerlendirmek fırsatını bulacaktır.
Paylaş