TÜRKİYE’nin 1949’dan beri üyesi bulunduğu Avrupa Konseyi (AK), Soğuk Savaş sonrasında AB’ye katılmak isteyenlerin adeta bir bekleme odası niteliğine büründü.
AB ile müzakerelere başlamak için oradan da bir nevi vize almak gerekiyor. AB Komisyonu, AK ile devamlı temas içinde. İki kurumun değerlendirmeleri arasında etkileşim var.
Türkiye, AK Parlamenter Asamblesi’nde (PA) 1996’dan beri Ukrayna, Rusya, Azerbaycan, Sırbistan ve Gürcistan gibi ülkelerle ‘izleme yöntemi’ altında bulunuyor. Bu süreçten çıkması için sunulan bir karar tasarısı, Leyla Zana ve diğer DEP milletvekillerinin mahkûmiyetlerinin DGM tarafından teyit edilmesi üzerine PA tarafından hazirana ertelendi.
* * *
AK’nin Türkiye’yle ilgili olarak vurguladığı konular AB kıstasları ile örtüşüyorsa da bir bakıma daha ayrıntılı ve daha somut. Örneğin, AK seçimlerde yüzde 10’luk barajın yüzde 5’e indirilmesini ve yurtdışında yaşayan vatandaşların Türkiye’ye gelmeden oy verebilmelerine imkán sağlanması gerektiğini belirtiyor.
Şimdiye kadar taraf olmadığımız insan hakları ve sosyal haklara ilişkin sözleşmelerin onaylanması, kadınlara karşı şiddet kullanılmasını önleyecek mevzuat değişiklikliklerinin yapılması ve kadınlar arasındaki okumuşluk oranının artırılması, AK bünyesinde oluşturulan ‘Venedik Komisyonu’nun yardım ve desteği ile 1982 Anayasası’nda kapsamlı reformlar yapılarak Anayasa’nın Avrupa standartları ile uyumlu hale getirilmesi, ’vicdani itiraz’ hakkının kabul edilmesi ve askerlik hizmeti yapmak istemeyenlerin alternatif sivil hizmetlerde görevlendirilmesi, ‘Ombudsmanlık’ (Toplum Denetçisi) kurumunun ihdası, yerel yönetimler sisteminin reformu ve bölgesel yönetimlere yer verilmesi, AK’nin üzerinde durduğu demokratikleşme adımlarından bazılarıdır.
AK’ye göre yeni ceza kanunu tasarısının bazı maddeleri de gözden geçirilmelidir. Özellikle 159’uncu maddede Anayasa kuruluşlarını ve kamu şahsiyetlerini tahkir suçu için öngörülen cezalarda eleştiri ile tahkir arasındaki farkın daha iyi tarif edilmesi ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmaması gerekir.
* * *
AK’nin gündemindeki daha geniş reformlar, AB ile müzakerelere başlanması için ek koşullar olarak görülmemelidir. Ne var ki, üyelik müzakereleri başladıktan sonra siyasi kriterlere uyum konusunda AB ile diyalog sürecektir. AK’nin raporlarındaki noktalar bu açıdan önem taşımaktadır. Diğer taraftan ‘izleme yöntemi’ne son verilmesinin gecikmesi, müzakerelere yeşil ışık yakılmasını olumsuz etkileyebilir.
AK’de Türkiye için can sıkıcı sorunların bir başka kaynağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) davalardır. Kıbrıs’ta çözüm bloke olunca Loizidu davası emsaline dayanan çok sayıda başvurunun akıbetinin ne olacağı belli değil.
* * *
Çözümün referandumda Rumlar tarafından reddedilmiş olmasının Türkiye’yi bu davaların muhatabı olmaktan kurtaracak bir hukuki durum yaratıp yaratmadığı tartışılabilir. Fakat Türkiye’nin artık muhatap olmadığı kabul edilse bile referanduma kadar gayrimenkullerin kullanılamamasının neden olduğu zararların tazmini Türkiye’den yine istenebilecektir.
Ayrıca, bölücü terör devrinde köylerinden göç etmek zorunda kalanların, iç hukuk yolu da bulunmadığı için AİHM’ye yaptıkları başvuruların sayısı birkaç bini bulmuş. Dolayısı ile Loizidu örneği davaların boyutlarını taşıyan bir başka problemle karşı karşıyayız.