Paylaş
AVRUPA Birliği ile ilişkilerimiz fırtınalı olmakta devam ediyor. Komisyonun Katılım Ortaklığı Belgesi'ne (KOB) Atina'nın girişimleriyle son dakikada kısa vadeli öncelikler arasına Kıbrıs konusunun ithal edilmesinden hemen sonra, bu sefer Bakanlar Konseyi'nde Ege sorunlarının orta vadeli öncelikler kapsamına alınması olasılığının belirmesi yeni bir tırmanmaya yol açtı. Başbakan Ecevit, AB ile ilişkilerin gözden geçirilebileceğini bile söyledi.
***
Sorun şimdi AB Bakanlar Konseyi'ne havale edilmiş durumda. Türkiye, KOB metninin hem Kıbrıs ve hem de Ege sorunlarından ayıklanması için bir seri diplomatik teşebbüste bulundu. Bu satırların yazıldığı sırada 20 Kasım tarihinde toplanacak olan Konsey'den nasıl bir karar çıkacağı henüz belli olmamıştı. Bir uzlaşma formülü bulunamazsa konunun ertelenmesi ve aralık ayı başındaki AB Zirve Toplantısı'na kadar sarkması beklenebilir.
***
Konsey veya zirvede işi zorlaştıran unsur, Yunanistan'ın elinde tuttuğu kozlardır. KOB hakkındaki karar gerçi ittifakla değil, ağırlıklı oy ile alınacak, fakat katılma stratejisini destekleyen ve mali işbirliğini de içeren ‘‘Çerçeve Yönetmelik’’ ittifakla onaylanacak. Yunanistan bu yüzden süreci bloke edebilir.
***
Türkiye'nin tepkisinde haksız olduğunu kimse ileri süremez. 1999 Aralık'ında yine aynı konularda görüş ayrılığı belirince, Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümünün Kopenhag kriterleri gibi müzakereler için önkoşullar ile aynı sepete konamayacağı hususunda Dönem Başkanı Finlandiya Başbakanı Lipponen ile bir anlayışa varılmıştı. Türkiye, daha da ileri giderek bu anlayışın artık AB müktesebatının bir parçası olduğu kanaatini taşıyor, fakat diğer AB üyeleri aynı görüşe pek katılmıyorlar. Diğer taraftan Atina'nın, Türkiye ile Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın ruhuna uygun hareket etmediği ve iç politika kaygılarıyla birtakım taktik zaferler peşinde koştuğu kesin.
***
Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye'nin atacağı adımlarda dikkatli davranması gerekir. Yöntem ile işin özü birbirine karıştırılmamalı. Evet, yöntem açısından Kıbrıs ve Ege anlaşmazlıkları KOB öncelikleri içinde bulunmamalı, fakat 1999 Helsinki belgesinde bu meselelerin ele alındığı da unutulmamalı. Helsinki belgesinin 12'nci paragrafında katılma öncesi stratejisi uyarınca başlatılacak siyasi diyaloğun Kopenhag kriterleri kadar Ege ve Kıbrıs sorunlarını da kapsayacağı vurgulanıyor. Lipponen'in mektubu bu belgenin özünü değiştirmedi. Kaldı ki, bütün dokümanlar bir tarafa bırakılsa bile, Kıbrıs ve Ege sorunları şu veya bu şekilde çözümlenmeden AB'ye katılabileceğimizi düşünmek kendi kendimizi vahim şekilde aldatmaktır. Özellikle sınır anlaşmazlıklarının halledilmesi, bütün aday ülkelere uygulanan genel bir kural. Örneğin, Rusya ile sınır ihtilafı olan Estonya bunu çözümlemek çabası içinde.
***
Türkiye'nin taleplerinin AB Konseyi tarafından kabulü büyük bir başarı olur. Fakat konsey, Kıbrıs ve Ege sorunlarını veya bunlardan birini KOB'da muhafaza ederse ne olacak? Hükümetin, bünyesindeki bütün çelişkilere rağmen, AB ile köprüleri atmak için tarihi bir sorumluluğu üstlenmek isteyeceğine ihtimal verilemez. Herhalde bazı söylemsel reaksiyonlar yanında KOB'un Kıbrıs ve Ege meselelerine ilişkin bölümlerini kaale almayacak ve milli programına sokmayacak. Bunlar hakkında AB ile ayrı bir diyalog çerçevesinde görüş alışverişinde bulunmayı önerecek.
***
Bunun ötesinde asıl önemli olan, Kıbrıs ve Ege sorunlarında çözüm arayışını süratlendirecek bir siyasetin saptanmasıdır. Böyle bir politika bugün mevcut değildir. Bölük pörçük yaklaşımlar, karşı tarafın veya aracıların tutumlarına tepkiler, çözümsüzlüğü veya çözümü ertelemeyi yeğleyen davranışlarla bir yere varamayız ve sonunda büyük bir inkisara uğrarız. Akılcı siyaset zor tercihlerden geçer.
Paylaş