Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye

AB Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesinde oluşturulan Acil Müdahale Gücü'nün (AMG) olası operasyonlarına Türkiye'nin hangi koşullar altında katılacağı uzun süreden beri tartışılıyor.

Hasan Cemal, bu konudaki yazıları üzerine Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı yorumun ana noktalarına 11 Temmuz tarihli Milliyet Gazetesi'ndeki sütununda yer verdi. Bu yorumun ışığında bir değerlendirme yapmaya çalışacğım.

***

AMG'nin iki türlü operasyon yapması öngörülüyor. NATO kaynaklarından yararlanmak suretiyle yürütülecek operasyonlar veya sadece AB kaynakları ile yüklenilecek misyonlar. Birinci şıkta, AB'nin operasyonlardan önce NATO planlama kaynaklarından istifade edebileceği varsayımına Türkiye itiraz etti. Ancak NATO kaynaklarından ve kolaylıklarından planlama maksadı ile değil, fakat fiilen operasyonlara girişmek amacı ile istifade söz konusu olursa, kararların ittifakla alınması kuralının uygulanması zaten gerekecek. Başka bir deyimle, bu durumda Türkiye NATO desteğini bloke edebilir. Etmediği takdirde ise bu operasyonlara otomatik olarak katılabilecek.

***

AB'nin münhasıran kendi kaynakları ile yürüteceği operasyonlar konusu daha karmaşık. Türkiye bu alandaki pozisyonunu 1999 Nisan ayında NATO zirvesinde alınan kararlara dayandırıyor. Genelkurmay, bu kararların, Batı Avrupa Birliği çerçevesinde Türkiye'nin daha önce elde etmiş olduğu statünün aynen yeni Avrupa güvenlik mimarisine taşınması gerektiği anlamına geldiği inancında. Bu noktadan hareketle, Aralık 2000'de yapılan AB Nice Zirvesi'ni NATO kararlarını yok saydığı için eleştiriyor. Oysa benim görebildiğim kadar, sorun bu kadar açık seçik değil. Nisan 1999 NATO Zirvesi'nde kabul edilen Stratejik Konsept ile toplantı sonunda yayımlanan bildirideki ifadeler muğlak. Nice AB Zirvesi ise ‘‘AB'nin karar alma özerkliği’’nin altını çiziyor. Zirvenin sonuç belgesine göre AB'nin kendi olanakları ile yürüteceği operasyonlara diğer NATO ülkelerinin katılmaları AB'nin yetkili organlarının kararına bağlı. Bu daveti kabul eden devletler, operasyonların günlük yönetiminde eşit haklara sahip bulunacaklar, ancak stratejik kararlar yine AB'nin yetkisinde olacak.

***

Türkiye'nin Nice Zirvesi kararlarına itirazlarının arkasında ciddi bazı endişeler var. Türkiye öncelikle bölgesinde yapılacak operasyonların dışında kalmak istemiyor. Bu endişe yerinde olmakla beraber abartılı; çünkü Ortadoğu ve Kafkasya gibi bölgelerde AB'nin tek başına hareket etmesi imkánsız. Petrol olan yere ABD'siz, yani NATO'suz gidilemez. NATO işin içine girince de Türkiye'nin otomatik katılma hakkı var. Balkanlar'a gelince, bu bölgede zaten en kritik yerlerde NATO Kuvvetleri konuşlandırılmış bulunuyor. AB'nin müdahale edebileceği tek yer Makedonya kaldı.

***

Türkiye'nin bir başka kaygısı, AB'nin Ege'de manevralar yapması. Galiba bu konuda bir gelişme oldu ve AB'nin bu tip manevralara girişmeyeceği kararlaştırıldı.

***

Nihayet Türkiye'nin bir büyük endişesi AMG'nin Kıbrıs'a gönderilmesi. Bu nasıl olur? Akla gelen tek senaryo şu: Güney Kıbrıs tek başına AB'ye girer ve buna tepki olarak KKTC'deki Türk kuvvetlerinin güneye ilerlemesi tehlikesi belirirse, AB Türkiye'yi böyle bir tasavvurdan vazgeçirmek amacıyla, Güney Kıbrıs'a AMG'yi konuşlandırmayı düşünebilir. Çok uzak bir ihtimal; çünkü Güney Kıbrıs, AB'ye üye oldu diye Türkiye kuvvete başvurma opsiyonunu herhalde kullanmayacaktır.

***

AB ile müzakereler devam ediyor. Türkiye'nin kendi istekleri doğrultusunda sonuç almak için çaba harcamasından daha tabii bir şey olamaz. Bununla beraber her müzakerenin bir optimum noktası vardır. O noktanın kaçırılarak son zamanlardaki çok olumsuz, politik ve ekonomik gelişmeler nedeniyle Türkiye'nin gittikçe daha hassas hale gelen dengelerinin zedelenmesine meydan verilmemelidir.
Yazarın Tüm Yazıları