Arafat’tan sonra Filistin sorunu

ORTADOĞU’nun müzmin istikrarsızlıktan kurtulmasının ilk aşamada iki temel koşulu var.

Birincisi, Irak’ın demokratik olsun veya olmasın, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini koruyabilen ve işlevlerini yerine getirebilen bir yönetime sahip olması, ikincisi ise Filistin-İsrail ihtilafının sürdürülebilir bir çözüme kavuşmasıdır.

İsrail ve ABD tarafından çözüme engel olarak görülen Arafat’ın ölümü ve Bush’un ikinci başkanlık döneminde Ortadoğu’da daha pro-aktif bir politika gütmesi olasılığı, çözüm sürecinin yeni bir ivme kazanacağı beklentisini doğurdu. Fakat bu konuda iyimser olmak şimdilik kolay değil.

* * *

Başkan Bush tekrar seçildikten sonra ABD, AB, BM ve Rusya’nın şemsiyesi altında Aralık 2002’de oluşturulan yol haritasının canlandırılacağını açıkladı. Colin Powell’ı da bölgeye gönderdi. İyi de, yol haritası bir seri güven artırıcı önlemle kademe kademe 2005’te nihai bir çözüme varılmasını öngörüyordu.

Bush şimdi bu tarihi 4-5 yıl ileriye atıyor. Üstelik yol haritası bir Filistin Devleti prensibini kabul etmekle beraber, bu devletin hangi çözüm çerçevesinde vücut bulacağı konusunda sessizdi. Başkan Clinton’ın ortaya koyduğu çözüm modeli rafa kaldırılıyordu. Clinton, başkanlığının son aylarında Filistin meselesinin çözümü için olağanüstü bir çaba harcamıştı. Temmuz 2000’de ‘Camp David’de masaya koyduğu öneri Gazze’nin tamamının ve Batı Yakası’nın yüzde 91’inin Filistinlilere terk edilmesini, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olmasını, Kudüs’ün Müslüman ve Hıristiyan kesimlerinin ve banliyölerinin egemenliğinin Filistinlilere bırakılmasını, Harem-i Şerif’in egemenliğinin değil, fakat bekçiliğinin Filistinlilere verilmesini öngörüyordu.

Arafat bu teklifi reddetmişti. Clinton anılarında Arafat’a tepkisini şöyle dile getiriyor: ’Arafat bir karar almak için son dakikaya kadar beklemekle tanınmıştır. Başkanlığımın sona ermesine altı ay kaldı. Umarım saati geri kalmıyor.’

* * *

Clinton görevinden ayrılmadan önce Aralık 2000’de Arafat ve İsrail Başbakanı Barak’ı yeniden bir araya getirdi. Bu defa sunduğu öneri, Filistinlileri daha fazla kolluyordu. Filistinlilere Batı Yakası’nın yüzde 94-96’sı bırakılacaktı. İsrail 1967 sınırlarına dahil topraklarının yüzde 1 ile yüzde 3 oranında bir kısmını Filistinlilere verecekti. İsrail kuvvetleri, 3 yıl içinde Filistin topraklarından çekilecek ve yerine uluslararası bir güç gelecekti; Harem-i Şerif üzerinde Filistin egemenliği tanınıyordu; İsrail özellikle Lübnan’dan sembolik bir miktar mülteci kabul edebilecekti; Filistin sınırları dışındaki mültecilerin ülkelerine geri dönmeleri için uluslararası yardım imkánları araştırılacaktı ve mültecilere tazminat ödenecekti.

Arafat bu önerileri de reddetmişti. Clinton anılarında Arafat’ın dosyasına her zaman hákim olmadığını, ihtilal liderliğinden devlet adamlığına geçemediğini yazıyor.

Birbirlerinden ayrılırken Arafat, Clinton’a iltifat ederek büyük bir adam olduğunu söyleyince de şu cevabı vermiş: ’Hayır, ben büyük bir adam değilim. Sizin sayenizde başarısız bir adam oldum. Şaron’un seçilmesine en büyük katkıyı siz yapıyorsunuz. Rüzgár ektiniz, fırtına biçeceksiniz.’

Ne yazık ki Clinton’ın kehaneti doğru çıktı.

* * *

Ocak 2001’de Taba’da İsrailli ve Filistinli temsilciler bir araya geldiler. Bazı alanlarda Filistinlilere yeni ödünler verildi. Fakat artık iş işten geçmiş, ikinci intifada başlamıştı. 6 Şubat’ta Şaron başbakanlığa seçilecekti.

Clinton’ın önerilerine geri dönmek artık çok zor. Liderlerin kaçırdıkları fırsatların bedelini uluslar öder. Kendi yakın tarihimizde bunun örnekleri az mı?
Yazarın Tüm Yazıları