BAŞKAN Bush, geçen hafta, denizaşırı üslerde konuşlandırılmış 70 bin ABD askeri personelinin geri çekileceğini açıkladı. Çekilme kademeli olacak ve uygulaması on yıla yayılacak.
Sürecin sonunda özellikle Kore, Japonya ve Almanya’daki kuvvetler yaklaşık üçte bir oranında azalacak. Bu kararın, başkanlık seçimleri yaklaşırken iç politika kaygılarıyla alındığı ileri sürülmekteyse de, ABD Savunma Bakanlığı yeni düzenlemenin Amerika’nın müttefikleri ile 3 yıl süren danışmaların ürünü olduğunu açıkladı.
Global güvenlik politikasındaki yeni yaklaşım, kuvvet çekmekten ibaret değil. Aynı zamanda stratejik konuma sahip birçok ülkede Amerikan kuvvetlerinin süratle tehlike bölgelerine intikaline imkán verecek üsler kurulacak. Yeni güvenlik politikasına değişik nitelikte eleştiriler yöneltildi.
Demokrat Parti başkan adayı John Kerry, ABD’nin kritik bir devirde yanlış mesaj verdiğini, şu sırada kuvvet çekmenin NATO’yu ve Uzakdoğu’daki müttefikleri zayıflatacağını ileri sürdü. Buna karşılık daha çok üsler konusuna odaklananlar, ABD’nin global emperyalizm politikasına bir ivme daha verdiğini iddia ettiler.
* * *
Özellikle Almanya’dan kuvvet çekilmesinin bir mantığı olduğunu kabul etmek gerekir. Bugün Avrupa’da ABD’nin büyük miktarda kuvvet bulundurmasını gerektiren bir tehdit algılaması mevcut değil. Avrupalıların kendileri de Soğuk Savaş yıllarında tasarlanmış kuvvet yapılarında terörizm ve kitle imha silahları gibi asimetrik tehditlere karşı etkin olmalarını sağlayacak uyarlamalar gerektiğinin bilinci içindeler.
ABD’nin kararının belki en tartışılabilecek yönü, Güney Kore’de kuvvet indirimine gidilmesidir; çünkü Kuzey Kore nükleer ihtirasını ve Güney sınırında Seul’e çok yakın mesafede 10 bin top ve çok sayıda füze konuşlandırmaya devam etmektedir. Fakat anlaşılan, Güney Kore ordusu artık yeterli bir güce erişmiş bulunuyor.
ABD’nin dünyayı üslerle çevirmesinin global emperyalizm emelini yansıttığını söylemek tabii mümkündür. Ancak terör, kitle imha silahları ve nükleer silahların yayılmasının global bir tehdit oluşturduğu ve Amerika’nın aktif katılımı olmadan bu tehdide karşı konulamayacağı da bir gerçektir. ABD’nin hatası, askeri gücünü denizaşırı üslere taşıması değil, fakat kuvvet kullanımında müttefikleriyle işbirliği ve dayanışma içinde hareket etmemesi, uluslararası meşruiyete önem vermemesi, ideolojik dürtülere kendini kaptırması, hayalperest siyasi projelere bel bağlamasıdır.
* * *
ABD’nin yeni güvenlik yaklaşımının Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmesi doğaldır. Türkiye yerel, bölgesel ve global terörizm tehdidine maruz bir ülke olarak terörizme karşı uluslararası dayanışma ve işbirliğini hep desteklemiştir. ABD’nin kuvvet çekme kararı, ayrıca AB ülkelerini kendi aralarında savunma ve güvenlik politikalarında daha fazla işbirliğine, hatta savunma endüstrisi gibi alanlarda entegrasyona sevk edecektir.
Böyle bir gelişme, Türkiye’nin AB politikasının stratejik boyutunu çok daha önemli bir öğe haline getirir. Nihayet, Amerika’nın kararı Türkiye’nin kendi kuvvet yapısını da yeni stratejik ortama uyarlamak projesini muhtemelen hızlandıracaktır.
Türkiye açısından İncirlik Üssü de yine gündeme gelmektedir. ABD şimdiki halde İncirlik’i sadece eğitim ve ikmal maksatları için kullanabilmektedir. Yeni yapılanmanın sonucu olarak bu üssü daha operasyonel biçimde kullanmak istediğine dair haberler bir süreden beri ısrarla dolaşıyor. Varsa bu nitelikte bir talebin çok iyi değerlendirilmesi gerekir.
Türkiye kuşkusuz kendi iradesi dışında risk almamalıdır. Ancak, ABD ile stratejik ilişkinin NATO dışında sadece siyasi boyutla sınırlı kalması ne kadar gerçekçi olur, sorusunun cevabı kolay değildir.