AİHM ve Türkiye

TÜRKİYE'nin Avrupa ile ilişkilerinde insan hakları açısından iki mihenk taşı var. Bir tanesi AB Komisyonu'nun ilerleme raporları, ikincisi ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararları ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin bu kararların uygulanması ile ilgili tutumu. Avrupa Konseyi ile çatışma halinde bir Türkiye'nin, AB ile üyelik sürecinde açmazlara sürüklenmesi kaçınılmaz.

AİHM'de en hassas sayılan davalarda Türkiye önde geliyor. Avrupa Konseyi'nin 46 üyesi hakkında AİHM'ce kabul edilebilir bulunan 868 başvurunun 248'i Türkiye'ye yönelik. Bunlardan 57'si yaşam haklarına ilişkin. Yargısız infaz ve kayıp kişilerle ilgili başvurular bu kategoriye giriyor. Son yıllarda Türk hükümeti, AİHM çerçevesinde dostane çözüm yolu ile başvuruculara sürekli tazminat ödüyor. 61 işkence davası devam ediyorsa da başvuruların sayısında net bir azalma mevcut.

MİLYARLARCA DOLAR

Türkiye'yi en çok gayrimenkul davaları zorlamaktadır. AİHM, 1996'da Loizidu davasında aldığı kararda Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 Numaralı Protokolü'nü ihlal ederek başvurucunun Kuzey Kıbrıs'taki mülküne ulaşmasını engellemekle suçlamıştı. 1998 tarihli kararda ise mülkünü kullanamamaktan dolayı Loizidu'nun uğradığı gelir kaybının tazminine karar verilmişti. Loizidu kararlarına uyulmaması Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi'ne intikal edince, Türkiye, ödemenin emsal teşkil etmeyeceği yolunda Delegeler Komitesi'nde yaptığı beyanın not edilmesi şartı ile tazminatı faizi ile ödemeyi kabul etti. Bu konuda bir güçlük çıkmadı; çünkü Türkiye'nin beyanının AİHM açısından hukuki geçerliliği yok. Kıbrıs'ta çözüm yokluğunda benzer davalar için nasıl olsa milyarlarca dolar tazminat ödenmesi kaçınılmaz. Gerçi mülkiyet ile ilgili başvuruların ilk aşamada yerel mercilere yönlendirilmesi için KKTC'de bir de Tazmin Komisyonu oluşturuldu. Ancak bu komisyonun etkililiğini yine AİHM değerlendirecek ve ona göre tazminat başvurularını komisyona havale edip etmemeye karar verecek. Kaldı ki KKTC yasasına göre bütün Rum malları kamulaştırılmış olduğundan Tazmin Komisyonu'na başvuru, mülkiyet hakkından peşinen feragat anlamına da geliyor.

Avrupa Konseyi'nde asıl güçlük 1996 ihlal kararına ilişkindi; çünkü Delegeler Komitesi konuyu gündemine alınca Türkiye'den Loizidu'nun mülkünü kullanması önündeki engelin kaldırılmasını isteyebilecekti. Bu ise bir anlamda Kıbrıs meselesinin tümünü gündeme getirecekti. İşte Türkiye, 2 Aralık'ta alınan kararla bu tehlikeyi şimdilik bertaraf etti. İsterseniz taktik bir başarı kazandı. Ne var ki Kıbrıs'ta çözüm olmazsa mesele 2005'te karşımıza tekrar çıkacak.

TÜRBAN DAVASI GELİYOR

Türkiye'yi içerde siyasi bakımdan zorlayacak davalar türban ile ilgili. Bu alanda emsal teşkil edecek karar Leyla Şahin'in başvurusu hakkında alınacak. Şahin, 1998’de İstanbul Tıp Fakültesi'ni, 5'inci sınıftayken, türban taktığı için terk etmek durumunda kalmıştı. Dışişleri Bakanı, AB Komisyonu'nun ilerleme raporunda türbandan söz edilmemesinden şikáyetçi olduğunu açıkladığına göre, AKP hükümetinin AİHM'den Şahin'e hak veren bir karar beklediği varsayılabilir. Ancak karar ister olumlu ister olumsuz olsun Türkiye'de AB politikasını da etkileyebilecek siyasi bir tartışmaya yol açabilir.

2004 yılı her bakımdan Türkiye için çok kritik bir yıl olacaktır. Avrupa Konseyi, AB ve Kıbrıs konusunda bitmek tükenmek bilmez verimsiz polemikler yerine geniş bir oydaşmaya acilen ihtiyacımız var.
Yazarın Tüm Yazıları