AGSP ve Genelkurmay'ın görüşü

‘‘AVRUPA Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye’’ başlığı altında 21 Temmuz'da bu köşede çıkan yazım hakkında Genelkurmay Başkanlığı'nın ilgili dairesi bana bir not ulaştırdı.

Bunda yazımda değindiğim bazı ayrıntılar hakkında aydınlatıcı bilgiler verilirken, yaklaşımım da genellikle eleştiriliyor.

*

Özellikle şunu belirtmek gerekir ki, Genelkurmay'ın kendisini yakinen ilgilendiren konularda görüşlerini bildirmek yoluna gitmesi, son derece sevindiricidir. Kamuoyunu bilgilendirmede keşke diğer kurumlar da Genelkurmay kadar istekli ve titiz davransalar. AGSP alanında Türkiye'nin karşılaştığı sorunlar askeri olduğu kadar siyasi nitelik taşıdığından Dışişleri Bakanlığı'nın da aynı şekilde davranması ve hatta öncülük etmesi beklenirdi. Ne yazık ki Dışişleri Bakanlığı son yıllarda kamuoyunu bilgilendirmek ve aydınlatmak işlevini bir tarafa bırakmış görünüyor. Yıllardan beri bir türlü asaleten bir sözcü bile atanamıyor.

*

Genelkurmay'ın notunda her şeyden önce önemli bir nokta üzerinde duruluyor. Ben yazımda ‘‘Türkiye'nin bir başka kaygısı, AB'nin Ege'de manevralar yapması. Galiba bu konda bir gelişme oldu ve AB'nin bu tip manevralara girişmeyeceği kararlaştırıldı’’ demiştim. Genelkurmay yanlış bilgilendirildiğimi vurguluyor. Bu düzeltmeyi Genelkurmay'ın böyle bir endişesi olmadığı şeklinde anlıyorum. Gerçekten de üyelerinin çoğu müttefikimiz olan AB'nin Ege'de bize meydan okumaya kalkışması akla hiç yakın gelmiyordu.

*

Yazımda Nisan 1999 NATO Zirvesi kararlarının muğlak olduğuna işaret etmiştim. Genelkurmay notunda, bu kararların muğlak olmadığını vurguluyor ve zirvede kabul edilen metinlere yollamalarda bulunuyor. Ben Türk delegasyonunun takdire şayan yoğun çabaları ile oluşturulduğunu bildiğim bu metinleri zaten incelemiştim. Belirtmek istediğim nokta, bu metinlerden hiçbirinin Batı Avrupa Birliği çerçevesinde Türkiye'nin daha önce elde etmiş olduğu statünün aynen yeni Avrupa güvenlik mimarisine taşınacağı taahhüdünü içermediği idi. Yazılış biçimleri sarih değil. Nitekim, zirve bildirisinde AB üyesi olmayan NATO müttefiklerinin ‘‘BAB'da mevcut düzenlemeler bazında kabil olduğu kadar operasyonlara tam ortak edilmeleri’’nden söz ediliyor. ‘‘Kabil olduğu kadar’’ deyiminde kısıtlayıcı bir anlam yok mu?

*

Genelkurmay 2000 AB Nice Zirvesi'nde, NATO zirvesinde saptanan esasların bir tarafa bırakıldığını belirtiyor. Metinler karşılaştırıldığında bu değerlendirmenin doğru olduğunda kuşku yok. Ancak konuya bütün ayrıntıları ile vakıf bulunmayan bir gözlemci olarak bir noktayı belirtmek istiyorum. Eğer yanılmıyorsam NATO Genel Sekreteri Lord Robertson, Nice zirvesinden önce Türkiye'ye gelmişti. O zaman AGSP'nin operasyonel konseptleri ile NATO ve AB arasındaki kurumsal düzenlemeler hakkında söyledikleri ile Nice Zirvesi'nden sonra ortaya çıkan tablo arasında büyük bir fark olduğunu zannetmiyorum.

*

Genelkurmay'ın notunda ayrıca şu ifade yer alıyor: ‘‘Makalenizin sonunda 'Her müzakerenin bir optimum noktası vardır' şeklindeki ifadeyi, konu ettiğiniz optimum nokta hakkında bir açıklık getirerek tamamlasaydınız, sanırım daha yararlı olurdu.’’ Fikrimi açayım: Her müzakerede uzlaşma ile ipleri koparma arasında bir tercih yapma aşamasına gelinir. İşte o noktada iki şıktan hangisinin ülkenin genel çıkar dengesi açısından daha faydalı veya daha az zararlı olduğuna karar verilmesi kaçınılmazdır. Bu aşamaya gelip gelmediğimizi bilemem. Ancak unutmayalım ki AGSP konusunda ABD bizden desteğini çektiği gibi, Fransız ve Alman Dışişleri Bakanları'nın son beyanlarından da anlaşılacağı üzere, AB artık bir kopmayı göze almış bulunuyor. Bizim başlıca kozumuz NATO ile AB arasındaki kurumsal düzenlemeleri bloke etmek imkánımızdır. Fakat o zaman NATO ile AB arasındaki bağ daha fazla gevşeyecek, amacımızın tam tersi gerçekleşecektir.

*

Optimum nokta hakkında yapılacak değerlendirmede AGSP'nin ötesinde Türkiye'nin NATO ve AB ile ilişkilerinin tüm boyutlarının göz önünde tutulması gerektiği kanaatindeyim. Türkiye bütün güvenlik ve dış politikasını AB üyesi olacağı varsayımına dayandırmalıdır. Aksi takdirde AB üyesi olsun veya olmasın, hüsran kaçınılmazdır.
Yazarın Tüm Yazıları