İKİ gün önce Kandahar’da 80 kişinin ölümüne yol açan intihar saldırısının gösterdiği gibi Afganistan’da işler iyi gitmiyor. Uluslararası Kriz Grubu(UKG), 6 Şubat’ta yayımladığı raporunda Taliban isyanının gittikçe büyüdüğünü, şiddeti besleyen nedenlerin yok edilemediğini, devletin kurumsallaşması sürecinin başarılı olmadığını vurguluyor.
BM’nin Özel Temsilci olarak atamayı öngördüğü Paddy Ashdown’ın Başkan Hamid Karzai tarafından kabul edilmemesi de teşkilatın Afganistan’daki faaliyetlerini olumsuz etkilemekten geri kalmayacak.
NATO bugün BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uygun olarak Afganistan’da güvenlik sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyor. 50 bin kadar asker mevcudu var. ABD 22 bin, İngiltere 7 bin 800, Almanya 3 bin 210, Kanada 2 bin 500, Fransa 1515, Polonya 1300, Türkiye ise 750 kişilik kontenjanlarla NATO kuvvetine katkıda bulunuyorlar.
ABD ayrıca kendi milli komutası altında bulunan 7000 kişilik bir güçle özel operasyonlar yürütüyor. Türkiye, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin birlikleri Afganistan’ın güneyinde ve doğusunda Taliban güçlerine karşı girişilen operasyonlara iştirak etmiyorlar. Daha çok kuzeyde klasik barış gücü görevi görüyorlar.
ABD, İngiltere, Kanada ve Hollanda birlikleri ise güneyde ve doğuda Taliban’la çarpışıyor ve tabii zayiat veriyorlar. Bütün soğuk savaş sürecince işlevini caydırıcılıkla yerine getiren NATO, aslında tarihinde ilk defa bir kara savaşının içinde kendini buldu.
Daha önceki tek sıcak çatışması ise 1999 yılında Türk uçaklarının da katıldığı Sırbistan’a karşı hava operasyonları olmuştu. Bazı NATO ülkelerinin kara savaşına katılmamaları, kuşkusuz ittifak içinde bir rahatsızlık unsuru.
Savaşa iştirak eden ülkelerin verdikleri zayiat arttıkça kamuoyları, askerlerini tehlikeye atmaktan çekinen ittifak üyelerine muğber oluyorlar ve kendi kuvvetlerinin de geri çekilmesini talep etmeye başlıyorlar.
* * *
ABD, 11 Eylül 2001’den sonra bütün dikkatini ve çabalarını NATO müttefikleri ile beraber Afganistan üzerinde yoğunlaştırsaydı, askeri ve mali gücünü Irak’ta israf etmeseydi kuşkusuz bugün durum çok değişik olabilirdi.
Yine de uluslararası toplumun Afganistan’a yardımları küçümsenemez. Ülkede siyasi istikrar ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek için şimdiye kadar tahsis edilen kaynaklar 15 milyar dolar seviyesinde. UKG’nin belirttiği gibi, Afganistan’ın bugün halk tarafından seçilmiş bir hükümeti ve istikrarlı bir parası var.
İki milyon kız artık okula gidebiliyor ve sağlık hizmetleri nüfusun % 82’sini kapsıyor. Buna karşılık afyon üretimi 2007 yılında dünya üretiminin % 93 düzeyine vardı. Gerek siyasi gerek ekonomik kırılganlık devam ediyor.
Afganistan’ın büyük bir sorunu da komşuları. Bunlardan İran geçmişte Taliban’a karşı cephe almıştı. Bu aşamada güttüğü politika konusunda ise ABD endişe ifade ediyor ve genel olarak hedef aldığı İran yönetimini Afganistan’daki istikrarsızlığın bir öğesi olarak görüyor.
Fakat asıl sorun Pakistan ile. Pakistan’ın Afganistan ile sınır ihtilafı bulunduğu gibi Taliban’ı da o yarattı. Taliban hálá Pakistan’da melce ve destek buluyor.
Bu satırları yazarken Pakistan’daki seçimlerin sonuçları henüz belli değilse de Afganistan’a karşı politikasının değişmesine yol açacak, demokratik ve istikrarlı bir süreci mümkün kılacak bir gelişme pek beklenmiyor. Aksine belki Pakistan daha da istikrarsız bir devrin eşiğinde olabilir.
* * *
Meseleye Türkiye açısından bakınca, biz de global terörün tehdidi altında bulunduğumuza göre, Afganistan’da Taliban’ın güçlenmesini bir endişe kaynağı olarak görmemiz gerekir.
Diğer taraftan NATO’nun başarısızlığa uğrayarak dünyadaki güvenlik dengesinde görevini yerine getiremeyecek hale gelmesi, Türkiye’yi de kaygılandırmalıdır.
NATO, günümüzde Türkiye ile Batı arasındaki en önemli bağdır. Bu noktadan hareketle Afganistan’da NATO dayanışmasına daha fazla destek vermek opsiyonunun iyi incelenmesi doğru olur.